Dilimizin yozlaşması ve bizden götürdükleri ile ilgili ukala bir eda ile olması gerekeni anlatacak durumda olan en son kişi belki de benimdir. Lakin ellerimizden kayıp giden miras'ı manevimizi dil ve dil temelinde belki binlerce yılda bina ettiğimiz ıstılahların, kültürümüzün ve hayata bakışımızın en önemli yapı taşları olduğunu düşünerek her an biraz daha harabat haline dönüşen kültürel enkazımıza biraz daha moloz yığını ilave edildiğini görünce hayıflanıyorum


Birkaç gün önce yerel bir gazatede 'Tarihimizi çaldılar' başlığı altında sunulan haberin konusu; esasında ilçemizde bulunan bir Alp kabrinin uyanık davranan başka bir belediye tarafından kendi sınırları içinde olduğunu iddia etmesi ve bir kabr'i kazibin mevzuu idi. iç sayfalarda ise tarihine ve mazisine sahip çıkma hasletinden yoksun başlığı görünce şaşırıp kaldım... zira Abdülhamid hanın veladet'i devriyesine sebeple dikilen 177 fidanın haberini veriyor, lakin Abdülhamid ismini haber başlığına Abdülhamit olarak derc'ediyordu.

Uygunsuz bir sözcük olup olmadığını münazara etmek bir yana, iki sayfa önce tarihine ve ceddine onun nezdinde mazisine sahip çıkan bir tavır sahibi olarak değerlendirdiğimiz mecmuamızın iki sayfa sonra ceddine bir harf veya imla hatası nispeti ile yabancılaşan durumunu tahlil etmek dahi kendine yabancı düşen bir bakışla mümkün olmadığını düşünerek öyle mahsun öyle melül kalakalıyor insan !

Daha yakın nasıl olunur? Nasıl yakınlaşılır imla işaretleriyle gömdüğümüz mananın harf ve kelime kalıplarına sığmayan o sonsuz alemine? Eskiler 'Usulsüz vusul olmaz' demişler usulünce geçmişten devir alamadığımız ve geleceğe taşıyamadığımız her kelime, bin yıllık geçmişimizin karşısında yabancı gibi kalakalmamıza sebep oluyor. Perde üstüne perde. idrak üstüne beton !

Bakınız bir harf ve şapka farkıyla ıskalanan ve kendi kendimize hakaret edebilme kabiliyetimizi iyot gibi meydana çıkaran kelimeler manzumesinin serencamına;

HAMİT; Şiddetli,sağlam,üzerinde kıl olmayan yağ tulumu (Abdülhamit desek şunumu kasdediyoruz? Yağ tulumunun kulu !

HAMİT; Yanmış ve pörsümüş süt.

HAMİD; Alevi sönen ateş,ölü,ölmüş.sönmüş.idraksiz.sakit ve sessiz.ölü gibi halsiz olan.

HAMİD; Cenab'ı Hakk'ka hamdü sena eden.Allah'a şükreden.(bu kelimeyi kullansak,yani Abdülhamid desek kula kulluk anlamına gelen bir isim ile tesmiye etmiş oluyoruz.

HAMÎD; Sena edilmeye ve medh'edilmeye elyak olan.dünya ve ahirette Hamd kendisine mahsus olan Allah !

Yukarıda kendimce anlamlarını sıralamış olduğum kelimelerin hangisinin kulu olmak isterdiniz? Kendi nefsini layık görmediğin mevzuyu bir başkasına giydirmenin, Muhammed'i ahlaka mugayır bulunduğunu söylememe gerek var mı bilmem? Lakin şunu söylemek isterim ki;

Ateş?i ruhsar ile yanmış kararmış çehresi,

Harf libasından soyunan nokta?i uryana bak.

Kelam'ı kibarından cüretle, manayı üryan kılanların güzelliği yok ise bizde;

"Nereden eserse essin rüzigare dokunma..

Yar zülfüne dokun amma Zülfi yare dokunma..."

nasihatini kendimize rehber edinelim. Zira dilediğini suretten sirete geçirebilenlere sureti tarumar etme selahiyeti verilmiştir. Yani yıkmak için yapmak...Öyle bir muradın yoksa kardeş,dokunma bin yıllık fukara hırkasına.

Selam ve muhabbetle

Hamza SÜNGÜ