Çalışma odamda oturmuş, bürokratik olarak yapılması gereken işlerimi sıraya koymuş, yapmaya çalışıyordum. Cep telefonum kendine has melodisiyle çalmaya başladı. İşlerimin yoğunluğundan telefona bakmayı biraz ağırdan aldım, içimde ki ses niçin telefona bakmıyorsun, burnun o kadar mı büyüdü gelen telefona bakmakta bile nazlanıyorsun? Bu düşünce içinde parmaklarım telefona uzandı, telefonu aldım, arayan numaraya baktım, numara bir dostuma aitti. Ekran kilidine dokunaraktelefonu açtım, alo dedim. Karşıda ki ses biraz heyecanlı biraz da endişeliydi.

Alo kardeşim, senin yardımına ihtiyacım var. Kurumumuzda daha önce çalışan yönetici herhalde işini tam yapmamış olacak ki, yapmadığı bir görevden dolayı teftiş geçiriyoruz, yetiş dostum, kurtar biz bu beladan. Kardeşim heyecanlanma, sen misafirlere bir kahve söyle ben hemen geliyorum. Ah kardeşim bir bilsen, gelenler ne yiyor, ne de içiyor? Çay söyledim içmediler, kahve söyledim istemediler, tost söyledim yemediler, yemek söyledim karnımız tok dediler. O zaman siz bana yedirin içirin dedim, hayat o kadar da beleş değil dediler. Ne yediler, ne de içtiler. Hem yemeleri, içmeleri olursa, duygusal olarak etkilenebilirlermiş, soruşturmaya halel gelirmiş. Haşa sonra torpil yaptıkları dedikodusu ortalıkta dolaşır dururmuş. Soruşturma da suiistimal yapıldı algısı olurmuş. Onun için misafirlerimiz sadece kurumumuzda hava alıyorlar, ellerinden gelse onu da almayacaklar ama yaşamak için onu almaları gerekiyormuş. Kardeşim yetiş bir şey yemeden içmeden seni bekliyoruz.

O zaman biraz sabırlı olun geliyorum, dedim.

Arabama atladığım gibi kendimi dostumun yanına attım. Kapının zilini çaldım, dostum sanki tetikte bekliyormuş gibi bir nefeste kapıyı açtı. Dostum beni görür görmez boynuma sarıldı, hoş geldin dedi ve içeri buyur etti. Bekleme salonundan soruşturma yapmak için yönetici odasında çalışma yapan eski adı ilköğretim müfettişi, yeni adı maarif müfettişi olan müfettişlerin yanına geçtim. Selam verdim, kendimi tanıttım, sayın müfettişlerim hoş geldiniz, konu nedir?

Efendim iki üçe yıla yakın bir zamandır, bilindiği gibi bakanlık olarak KEP sistemine geçtik ama bu kurum KEP sistemine geçmemiş. Bu olaya ben de çok şaşırdım, bildiğim kadarıyla dostum bürokratik işleri çok yakından takip eder ve işlerini zaman kaybetmeksizin yapar.

Sayın müfettişlerim, bu kurum her işini zamanında ve tam yapar ama bir yanlışınız olmaya?

Yok, efendim niçin yanlış yapalım?

O halde ben de belgeleri kontrol edebilir miyim? Dostum evrak dizili dolaptan, KEP Hesabı yazılı klasörü çıkardı getirdi önümüze koydu. Bir taraftan ben, diğer taraftan müfettiş beyler klasörün içindeki belgeleri kontrol ettik. Belgeler de zamanında müracaat yapıldığı vardı. Müfettişlere müracaat tarihini gösterdim, soruşturma ya da inceleme yapmanın yersiz olduğunu söyledim. Bu sözümün üzerine müfettiş bey yutkundu, bir şeyler söylemek istedi ama ne söyleyeceğini bilemediğinden, bu kurumun ismi yanlışlıkla soruşturma dosyasının içine girmiş galiba diyerek işin içinden kurtulmaya çalıştı.

Müfettiş beylerin çıkmaz içine düştüklerini görünce, kedimi daha bir güçlü hissetmeye başladım. Bunun üzerine efendim, buralara kadar niçin zahmet ettiniz, sizin soruşturmasını yaptığınız KEP Hesabı zaten kullanılmıyor. Sizleri buralara kadar gönderenleri sorgulamak gerek, sizin bir suçunuz yok, doğmamış bebeğe don biçmeye kalkmışlar. Zaman kıymetli ve onu geri satın almanız mümkün değil. Hem sizlerin, hem de devletin enerjisini boşa harcamışlar, emeklerin ve zamanın israfına yazık.