Medrese-i Ramazanda hatm-i Kur'an tilavet eylerken nazarlarıma ilişenTevbe Suresi 107. ayet-i kerimeden nimetlendiğimiz bir muhabbet ortamı kendiliğinden oluşmuştu. Bu ayette "Münafıklardan bir grup İslam ve Müslümanlar aleyhine zararlı faaliyetler yapmak, kafirleri desteklemek, Müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olanların gelip kendilerine katılmasını beklemek maksadıyla bir mescit yaptılar. Üstelik bunlar bu mescidi yaparken iyilikten başka bir şey düşünmedik, diye yemin ederler. Allah şahittir ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.

108. ayette ise "O mescidde asla namaza durma. Daha ilk günden takva temelleri üzere yapılan mescit senin namaz kılmana daha uygundur. Orada her türlü günah ve kötülüklerden temizlenmek isteyen kimseler vardır. Allah da zaten bu ölçüde temizlenme gayretinde olanları sever." buyurur.

İnsanoğlu günlük hayatını yaşarken, okudukları ile dinleyip şahit oldukları arasında, birbirine yakın bağlantılar fark ettiğinde düşünme girdabında çırpınır. Bu ayet-i kerimeleri okurken sonda kısaca söyleyebileceğim bir şeyi baştan söyleyivereyim. Şu salgın günlerinde hükümetin " biz bize yeteriz Türkiyem" başlığı altında düzenlediği yardım kampanyası ile bazı belediyelerin tertiplediği yardım kampanyası aklıma düştü. O mesele ile bu dırar mescidi olayı arasında bir benzerlik görür gibi oldum.

Tabii mesele, günlük siyasi, toplumsal olaylar ile Kur'an-ı Kerim gibi bir hayat kitabının yani İlahi vahyin kıyaslanması söz konusu oldu. Kasıtlı olmasa da bazı yanlışlar, bazı eksiklikler olabilir kıyaslamamda. Bu konuda bilen herkesten yardım almaya hazır olduğumu belirtirim.

Edebiyatımızda bir özel benzetme sanatı vardır. Adı leff ü neşir...

Bu sanatı icra eden şair, üst dizede ortaya koyduğu anlamı alt dizede farklı kelimelerle benzetmek maksadıyla tekrarlar. Bir örnek ile açıklamaya çalışalım der gibidir yani.

"Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma.

Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten"

Namık Kemal'in bu dizisinde "hakir olmak ile yere düşmek" ; "millet ile cevher"; "noksan olmak ile sakıt olmak" ; "şan ile kadri kıymet" kelimeleri arasında özel bir benzetme yapılmıştır.

Toplu bir cümle olarak ifade edecek olursak "cevher yere düşmekle nasıl ki kadri kıymetten düşmez ise savaş meydanlarında yenilmiş olan milletin de şanına bir zarar getirmez.

Bu paragrafı burada kapatalım.

Ayet-i kerimeden belli ilkeler çıkarmaya çalışalım. Kurulu bir düzen var. Peygamber Efendimiz (sav) Medine'ye gelmiş orada bir İslam devleti kurmuş. Her şey vahyin gölgesinde peygamberin yönlendirmesiyle şekil bulmakta, ona göre bir devlet/siyaset anlayışı, ekonomik sistem (pazar), yargı sistemi, ibadet kurumları ve aklımıza ne geliyorsa toplumsal her türlü mesele Müslümanlar ve diğer insanlar için dizayn edilmiştir.

Günün birinde bir kısım insanlar peygamberden habersiz bir mescit, yani bir kurum inşa ediyorlar. Buna kimse karşı gelemez. Hakim olan toplumsal/siyasi yapı çerçevesinde kurgulanmış bir yapı olduğundan mescidi yıktıracak hiçbir güç olmayacaktır.

Tefsirlerde Kuba mescidine yakın bir yerde, üstü kapalı olarak yapılan bu mescit, yağışlı ve soğuk havalarda zayıf ve hasta insanların namaz kılmaları için inşa edilmiş olduğu beyan ediliyor. Ayet-i kerimede "neden bu mescidi yaptınız?" diye soran birine onlar "iyilikten başka bir şey düşünmedik" diyerek yemin ediyorlar.

Niyetlerinin ne olduğunu Cenab-ı Allah, ayet-i kerimede söylemiştir lakin bugün biz böyle bir öngörüden mahrum konumdayız. Aslında yüzeysel olarak böyle söylüyorum yoksa, özellikle para akışının izini takip ederseniz, kim, neyi, niçin, yaptığını daha rahat bulursunuz, diye yaygın bir kanaat da var günümüzde.

Şimdi leff ü neşr sanatı gibi düşünürsek münafıklar, Müslümanlar gibi ibadet etmek maksadıyla bir mescit açıyorlar ve sadece insanlara iyilik düşündüklerini Müslümanlar gibi ifade ediyorlar. Buna kim neden karşı çıksın ki.

Özellikle meselelerin arka tarafını göremeyen ve derinlemesine incelemeyenler için "iyilikten başka bir şey düşünmedik sözü ve yeminleri kafaları karıştıracak bir boyut oluşturuyor.

Sağlam kurulu sistemler kendi izinleri olmadan aynı maksada yönelik dahi olsa farklı bir oluşuma izin vermezler. Çünkü zaman içinde bu farklılaşma güç toplar ve kurulu sistemin sahiplerini yerinden edebilirler. Aslında çok meşhur bir kavramla paralel oluşumu kimse istemez.

Ayet-i kerimede mescidin niçin kurulduğunu gayet net açıklıyor. Münafıklar neden Peygamber Efendimizin gelip namaz kılmasını istiyorlar? Sebep ne? Peygamber Efendimiz kurulu sistemin otorite gücüdür orada namaz kılarsa yaptıklarının meşruiyet kazanabileceğini biliyorlar. Dolayısıyla Tebük Seferinden dönüşünde Efendimiz, Kuba mescidine yakın inşa edilmiş bu mescitte namaz kılmak üzere yaklaştığında ayet-i kerime, Onu men diyor, "asla namaza durma orada!"Zira o mescit amaç itibarıyla fitne ve fesat çıkarmak üzere inşa edilmiştir.

Böyle ayet-i kerimeleri güncel siyasi olaylara boğarak engin ve ilkesel mesajından hissedarlığımızı daraltmamalıyız. Ayetten anladığımız diğer bir şey şudur. Binalar, taş temeller üzerine inşa edilmezler. Amaç/ gaye/ maksat/ fonksiyon/ işlev vs. vs. Ne derseniz deyin bir maksat üzerine inşa edilir. Aslında eylemlerimizde bir amaç üzerine inşa edilir. Amaç, niyetin ete kemiğe bürünüp cümle haline gelmiş şeklidir.

Bu ayetlerden, rahat bir şekilde kendi düşüncelerini ve fikirlerini yaşama ve yayma hakkı olmayan münafıkların hakim yönetimsel anlayış çerçevesinde örgütlenmek için giriştiği bir yapıdan bahsediyoruz veya biz öyle yorumluyoruz.

Dolayısıyla burada altını çizmek istediğim ve tekrara düştüğümü fark ettiğim bir nokta var.

Amaçlarını gizlemek, halka şirin gözükmek, yemin etmek ve meşrulaştırma çabasına girmek.

Böyle zamanlarda ortak kavramlar kullanarak zihinler bulandırılır. Yapılan şeyin (mescit inşası ya da yardım toplama) iyi, güzel, haklı ve doğru olduğu karşıt görüşteki insanlara bile kabul ettirmek çabasına girilir ve de kısmen başarılır.

Farklı seslere izin vermeyen diktatörlük yönetimlerinden daha farklı ve insani bir çizgi oluşturulmalı ve diğer insanlara da çok iyi anlatılmalıdır. Bu ayetin devamında Cenab-ı Allah o mescidin yıkılmasını emir buyurur.

Şimdiki provakatör medya olsaydı şöyle ifadelerle sürmanşetten haber yaparlardı herhalde. Hz. Muhammed, mescit yıktı

Toplumda iki taraf arasında gerilimi yükseltti. Toplumsal çatışma oluşturdu. Bu haberler amaçlarına ulaşamamış ve pasif hırçınlaşmış ruh karakterini ele verir ve böylece ikinci bir hamleyi daha yapmış olurlar.

Basiret sahibi yöneticiler birinci aşamada gösterdikleri feraseti ikinci aşamada da gösterirlerse mesele kapanabilir. Ancak ikinci aşamada özür dilemeye başlarlarsa bir an boşluğa düşebilirler.

Münafıklar, İslam toplumunu sadece Dırar mescidi inşa ederek bölmeye çalışmadılar. Uhud savaşına çıkarken 300 kişi ordudan ayrıldı ve Müslümanların moralini bozdular.

Bir sefer sırasında Hz. Aişe'ye iftira olayında (ifk hadisesinde) da baş rol oynadılar. Ardından bu Dırar mescidini kurmak istediler. Şeytan ve uşakları, kendilerinin yaşama hakkı olmayan vahiy toplumunda nifak tohumlarını savurmak için her türlü yolu denemekten vazgeçmediler ve vazgeçmeyecekler. Bugünkü sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik vb. hayatın her türlü meselesine vahyin ışığı altında bakabilirsek çok farklı ufuklara ulaşabiliriz.

Akıl zaten bu işler için vardır; vahiy ile toplum arasındaki meseleleri örtüştürüp çözüm üretmek için. "Hiç düşünmüyor musunuz?" buyuran ayetler bizi akletmeye sevk ediyor. Ramazan mektebinde Kur'an dersinden istifademiz şimdilik bu kadar