Bundan birkaç yıl önceydi bir vatandaş "KPSS'de kopya çektim ve şimdi aldığım puanla bir iş kurumuna atandım. Aldım maaş/para bana helal mi, haram mıdır?" Çok hoşuma gitmişti bu vatandaşın takvaya uygun bu sorusu.

Diyanet Başkanlığından fetva verilmişti. "Maaşın haramdır, aldığın para haramdır" denmişti. Gıpta duyduğum bir davranıştı bu. Günlerdir, belki de yıllardır bu sınava çalışan insanlar vardır. Psikolojik sıkıntılar çekenler... İntiharın korkunç boşluğunda çırpınan birçok insan oldu.

Tevekkül etmek biraz daha kolaydı. Bu sene de olmadı inşallah bir sene sonra tekrar çalışır yine girerim, diyenlerin sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. Ancak el altından bol paralarla alınan sahte diplomaları bilene kadar.

İnsanın çok ağrına gider değil mi? Onca yıl çalış çabala sen, baba parası olanlar ve ardında cemaat desteği olanlar sahte diplomalarla büyük amaçlara(!) hizmet için görev alsınlar.

Fetva isteyen şahsı tanımam, bilmem lakin sorduğu soru çok yaman bir soruydu. Ben, bireysel bir vakıa zannetmiş o şahsı takvasından dolayı tebrik etmiştim dostlar meclisinde; "Helal olsun adama be, bu gün kim kalkar ekmek parasından men eder kendini" gibi ifadelerim olmuştu.

Ancak bu KPSS'den tutun da çalınan nice üniversite soruları ve mesnetsiz rütbe atlamaları, ödül yönetmeliğini hep kendi yandaşları için cömertçe kullanma vb. olayları gazeteden okudukça olayın aslında bireysel bir olay olmadığını anlamış bulundum.

Evet, soru hususi ancak cevap çok umumi oldu. Haksız yöntemlerle belli makamlara gel ve ekmeğini yediği çanağa tükür, olacak iş midir? Vicdan ülkesinde bunun karşılığı sadece nankörlüktür. İnsanlar nankörleri sevmezler. Bir defa nankör isen iflah olası değilsindir.

Görevden atılan öğretmenlerin suçu yok mu? Elbette var. Ancak o kapıları onlara açıp oradan haksız kazanç sağlamayı "davaya hizmet yapıyorsunuz" mantığına bürüyen kafa var ya asıl tehlikeli olan o.

Eğriyi doğru gösteren, Hakkı batıla karıştıran kafa yok mu? İşte o kafa yapısı çok tehlikeli. Zaten Rabbimiz (c.c) "kalplerinde hastalık bulunanlardan" bahsederken böyle tiplerden bahsediyor kitabında.

Meydanlarda insanlara dürüstmüş gibi görüntü vermek her zaman sıkıntılı bir durumdur. Kötü bir işi kendisine güzel gösterilen insanlar en kavi aldatılmış zavallılardır. Bir ömür boşa küreklere asılmak, ilerleyememek, çakılıp kalmak ne acı bir durum.

Bir kötülük karşısında insanlar temelde üçe ayrılır: kötülüğü yapanlar, bir; kötülüğe göz yumanlar, iki; kötülüğe karşı duranlar, üç... Bir ve ikinci maddelerdekiler aynı kefede sayılırlar. Karşı çıkanlar karşı safta yer alırlar.

Kötülüğe karşı direnmek insanı insan yapan bir özelliktir. Kitaptan bir örnek vermek gerekirse; cumartesi günü balık tutma yasağını çiğneyen kasaba halkı gibi. O ticaret kafalı Yahudilerin bir kısmı cumartesi sabahı körfeze yığılan balıkları tutmak için gerdikleri ağı cumartesi akşamı toplamak istediklerinde hak yolda olanlar; "yapmayın siz, cumartesi yasağını çiğniyorsunuz" dediğinde sessiz kalanlar ise "bırakın herkes istediğini yapsın" demişlerdir.

Ancak ceza kesildiğinde balık tutanlar ile sessiz kalanların helak olduğunu görüyoruz. "Tutmayın, hakkı batıla karıştırmayın" demiş olanlar felaha ermişlerdir.

Hakkı batıla karıştırmayan, gerçek diplomalı insanlar olmak dileğiyle...