Rasulullah Efendimiz'in "şüpheli şeylerden kaçınma" uyarısı ve Allah dostlarının amellerde "Ruhsat yerine azimet"i tercih etmeleri, belki de, böyle bir risk alanına girmekten kaçınma hassasiyetidir.Rasulullah Efendimizin (s.a.) o hadisi şerifini hatırlayalım:Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buhari, İman 39, Büyu 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyu 3, (3329, 3330); Tirmizi, Büyu 1, (1205); Nesai, Büyu 2, (7, 241).]

Rasulullah Efendimizin "şüpheli şeyler"e karşı teyakkuz uyarısının peşinden "kalb"e işaret etmesi, o riskli alanda dolaşırken en çok kalbi teşevvüşün devreye girebileceği ihtimalinden dolayıdır.Bir müslüman her gün kıldığı namazın her rek'a­tin­de Fatiha okur ve orada 40 defa "İyyake na'budu ve iyyake nesteıyn - Ancak Sana ibadet eder ancak senden yardım dileriz" der.

Ancak, ancak, ancak...Sırf Sana... Sırf Senden...Münhasıran...Allah Teala bunun mü'minde en diri şuur haline dönüşmesini ister.Ama bu sadece namazda okunan bir söz olmakla kalmamalı, hayatın özü haline gelmeli aynı zamanda."Meşrulaştırmalar" çok riskli bir alandır. İnsan neredeyse bin dereden su getirir bir meseleyi dinin ölçülerinden çıkarıp nefsi hesaplarına uygun hale getirmek için.Orada, zihni teşevvüş ikliminde şeytanın akıl almaz yardımlarının devreye gireceğini unutmamak lazım.

Kur'an'daki ikazı hatırlayalım: "Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (Lokman, 33)

"Meşrulaştırmalar" ortamı, insanın şeytanı yardıma çağırdığı, "Bana bir formül üret ki, ben dinin şu hükmünü aşıp kendime bir yol bulayım, hem de günah duygusundan kurtulayım" ortamına dönmemeli.Şeytan formül üretir, malzeme taşır, onun işi bu. İnsanoğlunun yolu üzerine tuzak kurup onu sırat-ı müstekıymden uzaklaştırmak.

Rasulullah (s.a.) "Muhak­kak ki Şeytan, insanoğlunun damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır." buyuruyor. Bu hadisi şerif, tam da, içimizdeki niyetleri bozan fırtınalı iklime işaret ediyor. Böyle bir potansiyel var insanın bünyesinde.Ahiret yolculuğu başlamadan önce -ki ne zaman geleceği belli olmaz- her alemin özüne samimiyeti yerleştireceğimiz bir kalbi toparlanmaya ihtiyaç var. Niyetleri arındırmaya ve her işi "Allah için" kılmaya ihtiyaç var. Ahirete amel defterimizde "iyilikler" diye gönderdiklerimizin kalp (sahte) çıkmaması için.

Kur'an'ı, her davranışın içindeki "ruh hali" açısından tekrar tekrar okumamız gerekiyor. Çünkü Kur'an bizi asıl sıhhatli bir ruhi kıvam edinmemiz itibariyle eğitiyor. Amellerin dış çerçevesi var evet, ama ameli "Allah için" kılan şey, dış görünüşleri değil, içine yerleştirdiğimiz samimiyet dozu.

Allah Rasulü (s.a.) buyuruyor:"-Din samimiyettir. Kime karşı ya Rasulallah?"-Allah'a karşı. Allah'ın kitabına karşı. Allah'ın Peygamberine karşı. Müslümanların meşru idarecilerine karşı.Bütün Müslümanlara karşı." Evet, din samimiyettir.

ALTINOLUK DERGİSİ-2014 - Nisan, Sayı: 338, Sayfa: 003