Şu ayet: "O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; (umuma ait) işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine sığınanları sever." (Al-i İmran, 159)

Allah Teala bunları muzazzez Elçisine söylüyor: "Rahmeti kuşandın onlarla ilişkide" buyuruyor. O rahmeti de Allah verdi sana buyuruyor. Kaba ve katı yürekli olmadın, buyuruyor. Şayet öyle davranmasaydın insanlar etrafından dağılıp giderlerdi, buyuruyor. Affı tavsiye ediyor. Hatta bağışlanmaları için dua edilmesini istiyor. Soralım kendimize, diğer mü'minlere karşı rahmeti kuşandık mı? Bunun için rabbimizden kalbi yardım niyaz ettik mi? Af yolunu tutup, dualarımızda diğer mü'minleri andık mı? "Ya Rabbi, kalbimizde diğer mü'minlere karşı kin bırakma" diye yakardık mı? (Haşr, 59)

Şu ayet:"Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, 'sen mü'min değilsin!' demeyin. Çünkü Allah'ın indinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lutfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (4/Nisa, 94)

Bu ayetle Allah Teala, sanki bize, insanoğluna tüm zaaflarını tahlil etme fırsatı verecek bir çerçeve sunuyor. Savaştığınız insanlarla bile sebebi iyi anlamayı, dinlemeyi emrediyor. Ayetin "Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, 'sen mü'min değilsin!' demeyin." bölümünü bin kere okumak ve bizim insanlarla, toplumlarla, farklı mezhep, cemaat, tarikat veya inanç gruplarıyla ilişkimizde "dünya menfaati"ni dikkate alıp değerlendirme yapıp yapmadığımıza bin kere bakmamız, her davranışımızı bu istikamette süzmemiz lazım. Bununla Rabbimiz bizden, kendi niyetlerimizi sorgulamamızı istiyor. Bir tür "Hicretiniz kime, diyor Allah Rasulü gibi, Allah'a ve Rasulüne mi, yoksa arzuladığınız kadına mı?" Kılıcı niçin çaldınız karşınızdakine? Ganimette daha çok pay düşsün diye mi, malı - mülkü - iktidarı paylaşacak ortaklar istemediğiniz için mi? Niyetlerin bile sorgulanacağı Rabbin huzurunda ortaya çıkabileceğini aklınıza getirmediniz mi? İnsanların kalbini yarıp bakmadıysanız, nasıl kılıç çaldınız boynunu vurmak için?

Şu ayet:"Ey iman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerlerinin gıybetini yapmasın, arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." (Hucurat, 12)

Ve şu ayet:"Allah, kendi yolunda hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpare/tek parça ve müstahkem bir duvar/bina gibi, saf bağlayarak savaşanları sever" (Saff, 4)

Kulağımızı Rabbimize, Halikımıza, onun kelamına, Kur'an'a, O'nun elçisinin sesine mi yönelteceğiz, Peygamber aleyhissalatü vesselamın elinden mi tutacağız, izine mi basacağız , O'nun etrafında mı kenetleneceğiz, yoksa birbirimizin boynunu vurmaya çağıran Şeytan'ın ve adamlarının stratejisine mi boyun eğeceğiz?

Bu ikincisi, belki 100 yıl daha sömürge, yani köle olmaktır.İslam ki, onun olmazsa olmazı "Hürriyet"tir. Sömürge olmak demek, açık veya örtülü bir kölelik statüsüdür. İslam'ın ancak köle tacirleri tarafından çerçevesi belirlenecek bir hayat alanı içinde yaşanmasıdır. Yani yaşanamamasıdır.

Bugün gerçek anlamda İslam'ı yaşayabilmek, ancak "Kardeşliğimizi idrak" ile mümkündür.Değilse, "Devletimiz gider, kudretimiz gider, rüzgarımız söner, etkileyemez hale geliriz, bunalırız, ferahlayacak bir iklime hasret kalırız." Ahmet Taşgetiren- ALTINOLUK DERGİSİ-2013 - Eylül, Sayı: 331, Sayfa: 003