Destanların, millet hayatından büyük bir önemi vardır. Zihinsel arka planın görülmesi veya tarihi geleneksel yapıyı izlemek adına destanlardaki satır aralarına dikkat etmek gerekir.
Özellikle yaratılış ve tanrı, kadın ve tabiat unsurlarına yaklaşım milletten millete farklılık görülüyor. Zira Müslüman milletimizin kafasında iki türlü tarih kaynağı ve öğretisi var gibi geliyor bana. Biri maddeci zihniyetin ilmi() veriler vesilesiyle ortaya koyduğu tarih, diğeri nakli haberlerin şekillendirdiği inanca dayalı bir tarih...
Biz öğretmenlerin gündelik mevzuları tabii ki dersler, konular vb. dir. Önümüze gelen metne göre kültürümüzü konuşturuyoruz. Öğrencilerinin zihninde tarihin en ötesinde kalan destanlar oldukça sıkıcı geliyor. Bu sıkıntıyı giderecek bazı kurgulara ihtiyacımız oluyor ve başlıyoruz edebiyat parçalamaya... O tozlu tarihin sahifeleri üzerinden bir çizgi çiziyoruz günümüze. Tespitler yapıyoruz. Bunlar" bana ait" diyorum. "Yanlış ise işte çöp teneke, teneffüse çıkarken oraya bırakabilirsiniz. Büyüklerinizle düşüncelerimi paylaşın. Farklı düşünceler geliştirebiliriz. Hatamız varsa biz düzeltiriz." Hayatımız hep düzeltme ile geçiyor zaten.
Oğuz Kağan destanın en önemli noktalarından birisi; "Gökteki güneş ise yurdun bayrağı olsun, ilimizin çadırı yukarıdaki gök oldun" cümlesinidir. Buradan bir dünya hakimiyeti anlayışı çıkarmak mümkün mü diye düşünüyorum??? Kıvılcım bu cümlede.
Ardında devletinin kurucusu Osman Gazi'nin, oğlu Orhan Bey'e "Oğlum bizim davamız kuru bir cihangirlik davası değil, din-i mübin İslamı yayma davasıdır" diyerek büyük hedefi göstermesi geliyor aklıma. "Kuru bir cihangirlik" tabiri dikkatimizden kaçmıyor. Tüm dünyadaki insanların kulaklarına İslam'ın gür sedası akmalı. Duymadık bilemedik dememeli hiç kimse. Hangi zalim yönetici varsa halkı ile İslam'ın arasından çekilsinler. Bir dünya insan, gönül fatihi olmak gerektiğini vurguluyordu.
"Yavuz Sultan Selim, bu dünya bir padişaha çok, iki padişaha az gelir." diyerek dünyanın hakimiyetini farklı biçimde sözcüklere dökmüştür.
Türk milletinin dünya hakimiyeti fikri /düşüncesi eskiden beri var diyoruz. Ancak yakın tarihte dile gelen bir takım sözler bu düşüncelerden uzaklaştırmıştır bizi. "Milli Misak sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündür" Elbette atalarımızın kanlarla yeşerttiği vatanımızın her bir karış toprağı kutsal. "Elbette yurtta barış, dünya da barış" sloganı önemli. Dünyada etkili olmak için güçlü olmak, yumruğumuzu masa vuracak cesaretimiz olduğunu hissettirmeliyiz dosta düşmana. Bazı idealist cümleler realiteye uymaz ama hayallerimizi kaybetmemeliyiz.
Çizgi filmlerde, animasyon filmlerinde, o uyduruk hayal ürünlerinde hep "dünyayı kurtarmaktan", "dünyayı yok etmekten" bahsediyorlar. Acaba onlar tüm bu cümleleri film icabı söylüyorlar. Onları izleyen çocukların dilinde zihnindeki tesirleri ne olacak acaba, hiç düşündük mü?
Şimdilerde biz de dünyanın bizim dünyamızdan ibaret olmadığını, bizim Ergenekon'umuzun dışında büyük geniş ovalar olduğunu bilmeliyiz, diyoruz öğrencilerimize. İnegöl'ümüzün ihracat yapan önemli firmalarının isimlerini sıralıyoruz. Yardım yapmak istediğimiz zaman dünyanın hangi bölgesine ulaşabileceğimizi biliyoruz artık. Bazen İHH ile, bazen Kimse Yok Mu? ile, bazen Yeryüzü Doktorları, Cansuyu, Yardım Eli, Kızılay gibi kuruluşlarla ulaşıyoruz muhtaçlara. Dikkat buyurun "yardım etmek istediğimiz" dedim; Batılılar belki şöyle diyordur; "ne zaman sömürmek, pazar bulmak, kaynak bulmak" gibi kavramlarla cazibeli gösteriyorlardı.
Destanlarda rüya motifleri de var. rüya hem destanlar için hem Kur'an'daki kıssalarda, halk hikayelerinde hem de günümüzde büyük önem arz ediyor. Çünkü derin bilinçaltı işliyor. Yusuf (AS)kıssası rüyalarla örülmüştür. Kendisinin rüyası, Firavunun rüyası, hapishane arkadaşının rüyası vb. Oğuz Kağan Destanında bu rüyayı ak sakallı, boz saçlı, uzun tecrübeli, Tüşimel ünvanlı Ulug Türk adında bir vezirin rüyası sahne alıyor.
"Rüyada ne gördüm ise Gök Tanrının sözüyle" cümlesi hakana siyasetinde yön belirleyici oluyor. Destanlarda hakanlar Tanrılarla ilişkilendirilmezi mühim bir nokta. Şimdi yöneticileri halkla ilişkilendiriliyor.
Velhasıl destanları boş vermek yersiz. Milletimizin beğensek de beğenmesek de hafızası oralarda gizli. Öğrenmek yinede işimize yarayabilir.
.