Beyaz tahta üzerine keçeli kalemle yazılan isimlere dikkat kesildi liseli genç. Geçen hafta okumuş oldukları Deli Dumrul hikayesi, kim bilir hangi çağrışımların kapısını aralamıştı yıllarca ders anlatan kır saçlı adamın zihninde.
Tahtaya Oğuz Kağan yazdı tam da karşı hizasına Dede Korkut. Oğuz Kağan'ın bir satır altına Osman Gazi, hemen karşısına Şeyh Edebali.... Derken Fatih Sultan Mehmet ve Akşemsettin ile Kanuni Sultan Süleyman ve Ebu Suud Efendi yazıverdi. Kır saçlı edebiyat öğretmeni, devlet büyüklerinin altına Mustafa Kemal ismini ekledi ve karşısına soru işareti koydu.
Öğrenci milletinin meraklıları, niçin yukarıdaki gibi herhangi bir bilginin/alimin ismi yazılmadı diye endişelendir. Çok kısa zaman içinde insanı sarıp sarmalayan merak rüzgarı 3-5 cümle ile savrulup gitti.
"Kendi okuduklarından yola çıkarak hayatını dizayn etmeye çalışan biriydi. Namık Kemal'i veya Ziya Gökalp'i okur, onların fikirlerinden istifade ederdi. Hatta bazı yabancı yazarların da kitaplarından etkilenmişti"
Bu açıklama liseli gence tatmin etmiş gibi görünüyordu. Lakin açıklanması gereken noktalar vardı hala. Bir tarafta devlet büyükleri, padişahlar, diğer tarafta ise bilge insanlar, hocalar, şeyhü'l İslamlar alt alta sıralanmıştı.
Ve açıklayan ses: "bunlar 'gücü' temsil eder" deyip yazdı sonra "bunlar da bilgiyi/bilgeliği temsil ederler" dedi. Bu, Türk tarihinde öne çıkmış ve çabucak tespit edilebilen birkaç örnektir. Bakın şimdi bunları kurumsallaştıracak olursak bu taraf siyasi gücün kurumsallaşmış halidir ki meclistir. Onun karşısında bilginin ve bilgeliğin kurumsallaşmış hali olan üniversite/akademi dünyası yer alır.
Son cümle vurucu, sarsıcı ve etkileyici ve nitelikliydi lise gencin dünyasında. "Eğer siyasi güç, bilgiyi tahakkum altına alır, sınırlar ve kısıtlarsa "diktatörlük sistemi" zuhur eder. Düşünce donuk ulaşır. Fikri hür, vicdanı hür insanlar yetişemez, yetişmez. Siyasi güç elindeki gücü dengesiz ve orantısız kullandığında birçok işi yanlış ve uygunsuz bicimde yapar.
En vahimi de siyasetten anlamayan, insan yönetmenin inceliklerini bilmeyen ve bu konuda yeterli eğitimi olmayan insanların yönetici olmasıdır. Belki bir kat daha faciası darbelerle ülkenin başına gelip askeri alanda kabul görmüş emir komuta mantığıyla, ekonomiyi, siyaseti, kültürü, eğitimi yönetmeye düşerse ki bu da toplumda sıkıntılara yol açar.
Lakin üniversiteler yani bilgi ve bilgelik siyasete yol gösterir ve rehberlik ederse,.siyasiler toplumsal alanda yapabilecekleri her türlü icraatı hikmetle, yaratılışına ve yapısına uygun icra eder. Bilgi, hikmet ilimden; yönetim, sevk ve idare de siyasetçiden olursa ortam günlük gülistanlık olur.
"Taş yerinde ağırdır" diye söylenmiş atasözü belki de bunu anlatır. Her işin oluru vardır olmazı vardır. Sanal olarak kapasiteyi zorlamak, duvarları çatlatabileceği gibi büyük facialara da yol açar."
Liseli genç, hayatının baharında böyle farklı ve bir o kadar da faydalı bilgileri bir derste zihnine yığınca daha önce öğrendiği bilgiler kıyıya köşeye savulmuştu. Biraz sonra zil çalacak böyle meselelere ilgi duyan gençler, sıraların arasında mevzuları tartışacak; kimisi hoş bir kabul ile hak verirken diğerleri birilerine onaylatma gereği his edeceklerdir.
Destanlar, milletlerin hayatında bu kadar karakteristik özelliği barındırdığını ancak bu derste anlayabilmişti liseli genç. Dünya destanlarından; Yunanlıların, Almanların, Finlilerin, Hintlilerin, İranlıların destanları da acaba bu şekilde bir fonksiyon icra etmiş miydi?
Gencecik dimağında atalarına ve atalarının yaptıklarına derin saygı besleyen, milli ve manevi duyguların tatlı tesirleri altında teneffüse çıkıp kantine doğru yürüdü.