Çünkü Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:" Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah'ın bilgisi dahilinde) olmasın."(En'am,59).

Geçen hafta belli aralıklarla meydana gelen depremler ister istemez insanları tedirgin etti.Hafta boyunca sokaktaki insanlar/televizyonlar neredeyse hep bu konuyu konuştular.Kimi depreme sebep olan fay hattını,kimi çürük binaları kimi de bu konuda eğitimsiz olduğumuzu dile getirdi.

Elbette ki hepsi de doğru ama eksik.Çünkü Yüce Rabbimiz Zariyat Suresi 49. Ayetinde şöyle buyuruyor:" Düşünüp ibret alasınız diye her şeyi çift yarattık."

Bu ayetten de anlıyoruz ki başta kainattaki canlılar (erkek-dişi) olmak üzere diğer bütün her şey de çift yaratılmıştır.Yani her işin bir "maddi boyutu" bir de "manevi boyutu" vardır.

Depremin maddi sebeplerini/boyutunu sanırım bilmeyen kalmadı.Çünkü 1999'da ki Büyük Marmara Depreminden sonra ve arada meydana gelen diğer depremlerden bugüne kadar çok bilgilendirmeler yapıldı.

Yazımızın giriş bölümünde de değindiğimiz gibi faylar,çürük binalar,düzensiz yerleşim yerlerinin kurulması v.b.bir çok maddi sebepler hep anlatıldı.Oysa manevi tarafını pek kimse ele almadı veya ele alanları da fazla kimse dikkate almadı.

Öncelikle şunu hatırlatalım ki İslam Dini önce tedbir almamızı ister."Deveni bağla sonra Tevekkül et" Hadisi Şerifini sürekli tekrar eder dururuz.

Dua'da bile iki unsur bulunur:

1-Fiili Dua:Evimizi,işyerimizi en sağlam şekilde yapmalıyız.

2-Kavli Dua:Ondan sonrada Allah'a dua etmeliyiz.Çünkü deprem evimizi yıkacak bir şiddette olabilir.Yada bir çay ocağında,bir lokantada veya yolda yürürken yanından geçtiğimiz çürük bir binanın yanında depreme yakalanabiliriz.

Şu bir gerçek ki İnsanoğlu.telefonu icat etmiş,buz dolabını,bilgisayarı,uçağı v.b. bulmuş ama Doğal Afetler karşısında henüz bir çare bulamamıştır.Dünyanın süper ülkesi ABD bile Kasırgalar geldiğinde sadece kapı ve pencereleri sağlamlaştırmaktan veya o bölgeyi boşaltmaktan başka çare bulamıyor,kasırgayı durduramıyor.

Dolayısıyla doğal afetlere bir yandan çareler bulmaya çalışırken öbür yandan da işin manevi boyutunu ihmal etmeyelim.Güzel bir anekdotu sizinle paylaşayım:

Bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni öğrencilerine şöyle demiş :"Düşününüz ki bir hafta ömrümüz kalmış,bir hafta sonra hepimiz öleceğiz.Bu bir hafta içinde neler yaparsınız?".Öğrencilerin neredeyse tümü şöyle yazmıştır:

-Hemen namaza başlayacağım ve geçmiş namazlarımı kaza ederim,

-Hakkını yediğim insanlara gidip haklarını helal etmelerini isteyeceğim,

-İslam'ın emrine göre giyinmeye çalışacağım,

-Anne-babama itaat edeceğim,

-Haram yemeyeceğim,

-Fakirlere yardım edip iyilik yapacağım v.b.

Ertesi gün Din Kültürü Öğretmeni öğrencilere şöyle demiş:

-"İçinizde önümüzde ki haftaya kadar kesin olarak yaşayacağına garantisi olan var mı?" Öğrenciler cevap vermişler:

-"Hayır."

Bunun üzerine öğretmen "Öyleyse şu yazdıklarınızı niye uygulamiyorsunuz?"demiş.

Bu örnekte olduğu gibi bizler de kendimize çeki düzen vermemiz için illa da deprem mi olması lazım?

Depremden sonra kendi kendime şöyle düşündüm.Deprem şayet birkaç derece daha şiddetli olsaydı muhtemelen ölmüş olacaktım.Acaba bu ana kadar ki amellerim beni kurtarmaya yeterlimiydi?

Ve depremden sağ kurtulduğuma göre kalan ömrüm Rabbimin bir nevi bana ikramı oldu.Hiç değilse bundan sonra Allah'ın istediği gibi bir kul olayım.

Ne dersiniz?Haksızmiyim.