DENİZE GİRDİKTEN SONRA...
Bikini ile denize girdikten sonra tesettüre bürünüp namaz kılmak ve "Kardeşim yapacaksan bir şeyi tam yapacaksın" diye yanlış yapanları eleştirmek.
Bu cümle bir deniz kıyısında düşüverdi aklıma. Çarpık bir zihniyetin fotoğrafı gibi göründü bana. Zira üç değişik durum söz konusu; ancak bir konu vurgusu yapılmakta...
Kıyafet konusu ülkemizin en mühim sorunlardan biridir. Şöyle bir sağa-sola baktığımızda birçok meslek sahibinin özel üniforması olduğunu göreceksiniz. Yetkililer tarafından belirlenmiş bu formaların giyilmesini hoş görmüşüz veya en azından aşırı tepkisel davranıp karşı koymamışız.
Polislerin kıyafetleri, postacıların kıyafetleri, okul öğrencilerinin kıyafetleri vs. vs. Bir detay olarak verelim, bu insanlardan en çok öğrencilik mesleğini icra edenler sevmez mecbur tutulmuş bu kıyafeti. Meslek sahipleri ise o elbiseyi giymek için kim bilir hangi kapıları aşındırmışlardır.
Bazen özenilen bir kıyafet bizi çeker o mesleğe. Bazen inanç demeyiz ama dinlediğimiz müzikleri belirler kıyafet tarzımızı. Bazen duygularınızın bazen de fikirlerinizin dışa vurulmuş sembolüdür.
Düzeni seven bir milletiz. Askeri özelliğimiz her yanımıza yansımış. Askerin kıyafeti bile belirlenmiş. Denizciler bir başka, jandarma bir değişik, falan.
Tüm bu düzenlemelere aklı yatan ve bunları önemseyen bir zihin, bir adım daha ötede acaba dinlerin de bir kıyafet öngörüsü var mıdır diye düşünemez mi?
Evet, diyeceğiz. Ama bunu derken aklımıza imamlardan ziyade papazların kıyafetleri, Yahudilerin elbiseleri, hatta -ilgilenenler için- mason derneklerinin üyelerine gizemli törenler için giydirdikleri kıyafetler geliyor olmalı. Başörtüsü dini bir kıyafet diye aklımıza gelse de son yönlendirmelerle onun dini bir simge değil siyasi bir simge vurgusu kulaklarımızda çınlar herhalde.
Kıyafetin fonksiyonunu da düşünmek lazımdır. İnsanlık tarihi gözden geçiriverin hemen: Bizans, Arap, Mısır kültürlerindeki kıyafetleri düşünün. İnsanların hayatında, mesleklerini tanıtan kıyafetler, işin hem resmi hem de mesleki boyutunu ele veriyor. Ve biz bu yönünden hiç rahatsız olmuyoruz. Çünkü yetkililerimiz, gözlerini pörtleterek, yüksek sesle ve kolunu en gergin haliyle uzatarak tehye işaret buyurmadalar.
Başörtüsü konusundaki heyecanları daha farklı tezahür etti ve ediyor. Gerçi bana göre asla mesele başörtüsü değil, o perdenin ardında, yetkili yerlere millet inancıyla örtüşen insanların gelmesi ve yetkilerin o zihniyet sahiplerinin ellerinden çıkması.
Aslında ben psikolojik bir durumdan bahsedecektim. Namaz kılan biri hangi sebeple bikini ile denize girer? Bu sorunun cevabı ilginç olur değil mi? Ya da durum şu mu, eskiden beri denize bikini ile girerdi de son bir iki yıldır ülkemizde yayımlanan filmler ve konuşma programları dini duyguların gelişimi ile namaza mı başladı? İkinci durum birinci duruma göre avantajlı görünse de fotoğraf bu.
İnsanın bilinçli davranışları kafa ve kalbin koalisyon kararıdır. Yani burada bir birine uzak iki durumu birleştirmiş bir insanla karşı karşıyayız. "O da böyle olsun canım, demokratik bir dünyada yaşıyoruz." deyip geçelim mi yoksa tüm davranışların hesaba çekildiği bir ahiret gününü hatırlayıp orada demokrasi yönetiminin olmadığını mı belirtelim...
Hayır, bir zihinsel problem de ikinci ifadeler "bir şeyi tam yapacaksın" şimdi aklımıza gelen örnekleri sıralamaya kalkmayalım. Trajikomik bir cümle gibi duran bu satırları sizin düşüncenize havale edelim.
Son cümle ile çağdaş Müslümanların kafa ve kalp koalisyonunda çatlaklar var demek istiyorum vesselam.
Ahmet Taştan
.