Bıyıkları yeni terlemiş genç içinde bulunduğu hali beğenmeyip değişmek istediğini hissettiği anda kendisini derin bir boşluğun rüzgarında buldu. “Değişmek istiyorum ama nasıl?” sorusu beynini kılcal damarlarında fink atıyordu. Diğer insanların nasıl değiştiğini düşünerek yola çıkmanın uygun olacağını fark etti. Çevresinde değişim yapanları aradı. Okudukları kitapların kahramanlarından ya da izlediği filmlerden başrol oyuncularını sıraladı zihninde. Evet, şimdi aklında bir şeyler belirmeye başlamıştı. Ancak bir inançlı bir insan olarak önündeki en büyük önderin nasıl değiştiği hayal etmeyi daha doğru buldu. Mekke’nin sıcak ikliminde batıl inançlarıyla yaşam mücadelesi veren bir toplumda dünyaya gözlerini açan Efendimiz kırk yaşına kadar büyüyüp boy attığı evlenip çoluk çocuk sahibi olduğu, ticaret yapıp karnını doyurduğu mübarek beldede hem kendini hem Mekke’yi ham de dünyayı nasıl değiştirdiğini düşündü. Evet, olayda bir ilahi taraf vardı. Rahman Olan Allah, olaylara müdahale etmiş ve onu alemlere rahmet olarak seçmişti. Lakin bizim değişmememiz de bu ilahi katkı olmayacak mıydı? Yani biz istediğimizde Rahman yol açmayacak mıydı? O ki kendisine şirk koşulmasını asla affetmeyeceğini beyan etmişken müşrik kulların o büyük günahlarını icra etmelerine müsaade ediyordu. İlahi yardımın büyüklüğünü peygamber oluşuna bağlayalım, diye düşündü. Delikanlı değişimin kökeninde yatan şeyin ne olduğunu yavaş yavaş yakalıyordu sanki; “İçinde bulunduğun bu halden rahatsızlık duymak. Utanmak ve kendine yakıştıramamak...” Efendimiz (sav) müşriklerin putlara inancını ve yaşam tarzlarını, ticaret ahlakını vs. hiç beğenmiyordu. Sakin mekanlarda düşünmek ibadet yapmak çok hoşuna gider oldu. Yalnızlık hali tefekkürü besliyordu. Tezatları, açmazları, gelenekleri, yapılanları, yapılmak istenenleri tek tek düşündü. Temiz yaradılışını sıkan her türlü derdi samimiyetle kendine itiraf etti. Sonra ilahi sözlere muhatap oldu. Rahman olan Allah “Sana ağır bir söz vahy edeceğiz” demişti. Söz hem mana yönüyle hem de uygulama yönüyle çok ağırdı. Onu yapacak kişi, inançlarından başlayıp duygularına, davranışlarına kadar her şeyi değiştirmek maksatlı olduğundan her cihetten takviye gerektiğini bildi. O ilahi sözlerin her bir harfi adım adım değişimi gördü. “Dilini ezberlemek için kıpırdatma biz onu senin kalbine indireceğiz” sırrını hissetti. Kalpten başlayan bir değişim her şeyi değiştirdi. O zaman okumak değişime giden en kestirme yoldu. Kur’an-ı Kerim değişimin yolu idi. “Oku” diye başladı o sebepten. Okuyanlar derin bir kavrayışla değişime geçiyordu. “Bir roman okudum hayatım değişti veya birini tanıdım hayatın farklılaştı” gibi cümleler kişinin hazır bulunuşluğundan faydalı olmalıydı. Genç günler önce Edebiyat hocasının sınıfta roman konusundan bahsederken buna benzer cümleleri söylediği hatırladı. Adam, Minyeli Abdullah isminde bir kitap okumuş , oradaki kahraman namaz kılmak için yolculuk yaptığı otobüsü durdurmak istemiş ancak namazın ne kadar kıymetli bir ibadet olduğunu bilmeyen şoför itiraz etmiş. Minyeli Abdullah bir konaklama yerinden otobüsü durdurmuş namazını kılmış. Gençlik yıllarında bu romanı okuyan edebiyat hocası o günden sonra romandaki gibi şehirler arası yolculuk yaparken hep o roman kahramanı gibi davranmış. Sonra peygamberin hayatını güncel hayatına sokacak kadar detaylı okumuş. Peygamberi ve tüm inananları değiştiren kitabın gölgesinde her gün değişimle gelen gelişim rüzgarına kaptırmış hayatını. Liseli gencin kafasındaki karanlık bulutlar dağılmış ve bir yerden başlaması gerektiğini anlamıştı.