Dalga geçmek hayatla , insanlarla, her şeyle kulağa eğlenceli geliyor. Amerikan kültürünün etkisindeki bizler için boşvermişlik hali cool hissettiriyor. Elbette fazla ciddiyet sıkar zaten hepimizi.

Peki niye dengesini kuramıyoruz ki?

İnsan psikolojisi işte elindeki sayılı zamanların kıymetini bilemiyor.

Koca bir ömür elinden öylece akıp gidiyor.

Bazen hayattaki hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi geliyor insana.

Hayattaki her detay, her insan ve her durum uzun ve kapsamlı süreçlerden sonra meydana gelmiş, kıymetini bile bilemeyeceğimiz ve günü gelip kum saati dolunca bir daha asla göremeyeceğimiz şeylerdir halbuki.

Tek bir hayat hakkımız var. Hayatımız da içindekiler de aldığımız her nefeste aslında idrak bile edemeyeceğimiz kadar çok değerli...

Bunu çatı arasında dedemin günlüklerini bulduğumuzda daha da iyi anladım.

Köyde yaşayan ve etrafında ilkokul mezunu bile olmayan dedem hayata herkesten farklı bir değer vermiş ve günlükler tutmuş daktilosuyla sayfa sayfa.

Bu teknolojik imkanlarla ve bu eğitim seviyelerimizle bile çoğumuz günlük tutacak kadar yaşama ve yaşanılanlara değer verip zaman ayıramıyoruz oysa.

Hayata kaliteli bakmanın, yaşama anlam vermenin, anları ve yaşanılanları kayıt altına almanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördüm o günlüklerde.

Köylü diye bazılarının cahil gördüğü insanlar hayatlarını bazen kağıtlara bazen de türkü yakıp sazlara dökerek kıymet vermişler hatıralarına.

Kıymetli an-ılar biriktirmek için kalite, gözlüğümüzden önce görüşümüzde gerek demek ki.

Yıllar sonra torunları tarafından bile merakla okunan günlükler tutacak kadar farklı bir bakış açısına sahip olan dedem ne güzel bir gen bırakmış bize.

Aslında sadece kendimiz için yaşamıyoruz bu hayatı.

Geleceğe bırakacağımız genlerle etkileyeceğiz kim bilir daha kaç kuşak nesli...