Yazımızın birinci bölümü dün yayınlanmıştı. Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bu vatan için kılını kıpırdatmayan, kendi şahsi dünyasında yaşayan ve toplumsal olaylarda elini taşın altına koymayan, bir gün devran değişir de başıma bela gelirse endişesi yaşayan kişilerden olmak istemiyordu.

Hayattaki en değer verdiği şey; doğru zamanda, doğru insanların yanında bulunup, doğru bir şekilde tavır koymaktı...

Bu tavır kendi kişiliğinin ve karakterinin özbeöz kimliği idi. Büyük şehirlerde kent meydanlarında okunan bildirilerinin yanına kendi eylemini de katıp topyekun bir tepki oluşturmak istiyordu.

Bu bildiri yayınlayan 104 amiralin, neden böyle bir zamanda sözü edilen konular üzerinde açıklamalarda bulunuyorlar ve bunu siyasi yetkilileri tehdit unsuru olarak öne sürüyorlardı.

Darbelerden neler çektiğini bu millet bilmiyor mu? Bunca yıllık demokrasi tecrübesi onları mutlu etmiyor mu?

Türkiye Cumhuriyetini ve demokrasiyi muhafaza etmek gibi, bir takım bahane olduğu çok açık belli olan, ifadelerle ülkenin gidişine taş koymak isteyen bu zevat maalesef yaşlanmıştır.

Çocuktan medet umar gibi emekliden medet ummaya kalkmak üst akıl denilen her kimse o şapşalın artık geldiği son nokta olsa gerek.

Sanırım "üst akıl" artık ihtiyarladı eski oyunları çevirip duruyor.

Bu anlamda çünkü yeni nesle ele geçirmek için bir hayli zamana ihtiyaç var.

Evet, yeni nesli elde etmek için çok gayretkeş oluyorlar fakat yetiştirmek istedikleri zihniyetin fertleri sonunda kendi ayaklarına sıkacaklar.

Çünkü niyeti hayır olmayanın akıbeti de berbad olacaktır.

Basın açıklaması yapmak zorunda olan dernek başkanı, uzun zamandan beri İslam dünyasında yıldızı parlayan ülkesinin daha ileri gitmesini istiyordu.

Üç beş ihtiyarın ve ezberlenmiş birkaç kelimenin arkasına saklanıp milletin öz reyleri ile seçilmiş Cumhurbaşkanına ve Cumhur ittifakına katkı sunmak istiyordu.

Bu gece yarısı bildirilerine birileri "dur" diyecekti ve harekete geçirmişti.