2020 yılı çok gergin bir yıl olarak geldi, misafirliğine devam ediyor. Hani bir söz var ya 'Her şeyin hayırlısını Allah versin.' Bu 2020 de çok fazla oldu, adeta yürüyen felaket, 2020 de gözlerimizi depremle açtık, yangınlarla buluştuk sonra da Covid-19 Dünyanın başına tebelleş oldu. Covid-19 ile mücadelede sağlık çalışanlarımızın öz verili çalışmaları takdire şayan oldu, bunu toplumumuzun her kesimi kabul etti, zaten sağlık çalışanlarımızdan bu davranış biçiminden başkası da beklenemezdi.

2020 yılı felaket senaryolarıyla anılırken, ülkemiz açısından farklı özellikleri taşımakta. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Ramazan ayının ilk günüyle buluştu; Kadir Gecesi, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ile hemhal olacak; 30 Ağustos Zafer Bayramı, Kurban Bayramının içinde barınacak, Mevlit Kandili ise 29 Ekim Cumhuriyet Bayramına hoş geldin diyecek. Bütün bu milli ve manevi günlerin birbirleriyle buluşmak için adeta yarışır durumda olmasını ülkemizin ve insanlarımızın geleceğine umut ve mutluluk getirmesini diliyorum. 2020' de ülkemizin parlayan yıldız olarak tarihi yolculuğuna devam etmesini bu mübarek günlerde huşu içinde dualarımın içine alıyorum.

Covid-19 musibeti ile ülkemizin yapmış olduğu mücadele, insanlarımıza ümit veriyor. Dünyanın değişik ülkelerine yaptığı yardımlar, aşı geliştirmek için laboratuvarlarda sabahlamalar, solunum cihazı üretimini başarmak için müteşebbislerin kendilerini hapishaneye kilitler gibi kilitlemesi unutulacak şeyler değil. Ha bu arada toplumda bir motivasyon oluşturmak, iyilik hareketini yaygınlaştırmak için yapılan etkinlikler biraz cıvıdı gibi. Bu tür çalışmalar, Covid-19 ile yapılan mücadeleyi magazinsel hale getiriyor, bu tür eylemler vatandaş olarak beni rahatsız ediyor. Her çalışanın, her insanın kendine göre devlete karşı bir görevi var ve bu görevler kendi rolü içinde yapıldıkça çalışmalar daha anlamlı ve daha etkili olur.

Haberlerde güvenlik kuvvetlerinde görevlilerin evlere kadar pasta taşıyarak, bazı çocukların doğum günlerinikutlamak istemeleri insani bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir ancak ben bunu böyle düşünmeyenlerdenim. Herkesin bir misyonu var, görevliler bu misyon çerçevesinde görevlerini ifa ederlerse o zaman gerçek anlamda görev yapılmış olur. Bunu dile getirdiğim için bazı kesimlerce belki eleştirileceğim ama bir vatandaş olarak gerçekleri de dile getirmenin faydası olacağını düşünüyorum. Şunu demek istiyorum, herkes kendi görevine uygun misyonunu yerine getirmeli iddiamı tekrar etmek istiyorum, bazen iyi niyetler yanlış ve istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Kısacası doktor, doktorluk; polis, polislik; eczacı, eczacılık; öğretmen, öğretmenlik görevini yapmalı. Polisin görevi evlere pasta taşımak olmamalı. Bu tür görevlerde güvenlik görevlilerini görevlendirmek, ileri de istenmeyen şeylerin olmasına sebebiyet verebilir, pastaları evlere kadar taşıyacak, başka sosyal hizmet görevlilerinin olmasının daha uygun olacağını düşünüyorum.

Bu süreçte yapılan reklamlar da işin cılkını çıkarır mahiyette. Hele bir bankanın reklamı var ki tamamen uyduruk, gerçek yaşamdan çok uzak. Müşterileriyle online görüşme yaparak, sözüm ona müşterisiyle çok yakın ilgileniliyormuş gibi bir hava vermeye çalışıyor. Reklamda geçen diyalogları hangi özel sektör kaldırabilir merak ediyorum. Reklamda ki tutumlar da reklamlık olmuş. Biraz daha ciddiyet ve herkes kendi rolünü oynasın, kimse başka birinin rolünü kapmaya çalışmasın. Ha bu arada küçük birikim yapmış çocukların kumbaralarında biriktirdiklerini 'Biz, bize yeteriz Türkiye'm.' Kampanyasına aktarmalarının gösterilmesi de magazinsel, ciddiyetten uzak. Biz biliyoruz ki devlet her zaman güçlüdür, bu gücünü insanlarından alır, alan el olarak değil; veren el olarak. Küçük birikimlerin kampanyaya aktırılır gösterilmesi, devletin gücünün yetersizliği olarak algılanıyor. Bu da beni vicdani olarak rahatsız ediyor. Vatandaş olarak duygularımı, düşündüklerimi yazıyorum, başka da bir amacım yoktur.

"Evde kal, sağlıklı kal." Nice sağlıklı günler dileğimle. Özer YILMAZ