AYHAN ŞEKER'İN KÖŞE YAZISI

Acı, ince ve keskin ses, feryat, figan.. Korku, heyecan, strese bağlı ani zihin boşalmaları, sevinç belli etme vs gibi anlarda çığlık, insani bir tepki göstergesi.

Çığlığın Türkçemizdeki anlamı kısaca böyle.

Bu tariften sonra sizden bir ricam var. O meşhur bedduayı bir kere daha dinleyin ya da izleyin. Radyoculuktan kalma bir alışkanlıkla bu tür önemli hadiseleri kulaklık takarak dinlemeyi tercih edenlerdenim. Siz de lütfen dinleyin. Ancak gündemi sarsan, kutuplaşmalara yol açacak bir söylem ya da başka bir gözle değil, sadece basit bir video kaydı olarak izleyin.

İzlediyseniz küçük bir soru. Bu kaydın en fazla dikkat çeken yanı neresidir?

Beni bu kayıtta en çok etkileyen şey hatibin bedduasına amin diyen gençlerin çığlıklarıdır. O çığlıklar bedduadan daha çok canımı acıtmıştır. Zira aminlerle birlikte yükselen çığlıklar 'ne olur daha fazla beddua etmeyiniz, sizin duanızda bedduanızda yetişir, kardeşlerimizin başına bir şeyler gelmesin, ne olur daha fazla beddua etmeyin'in çığlıklarıdır. İyi niyetli olduğuna inandığım, ağızları, edilene amin derken çığlıkları ile reddiye yapan gençlerin çığlıklarıdır duyduklarınız.

Çığlık atmak, bazen 'yeter artık yapma' 'canımı acıtıyorsun vazgeç' demektir. Biz bu çığlıkları çok iyi biliriz. Bir zamanlar ağzımıza kadar gelen, ama bir türlü haykırıp atamadığımız, yutkunup sinemizde sakladığımız çığlıklarımız var bizimde..

Zor zamanlarda bile kimseye bu sözleri söylemeyecek insanlarla birlikte yürüdüğüm için mutluyum.

Yürmek yürekten gelir derlermiş. Onun için yol arkadaşlarımızı bundan sonra daha sıkı seçmemiz gerekecek. Yürümek gibi basit bir eylem bile yürekli insanlarla yapıldığına göre bundan sonra her işimizde yürekli adamlara daha fazla ihtiyacmız olacak.

Önemli olan sular durulunca, herkesin, birbirinin yüzüne bakmaktan alıkoyacak söylemlerden kaçınılması.

Bu gün tüm söylenenlerin, söylemek istediklerimizin yanında hiç kalması bundandır. Yarın birbirimizin yüzüne bakacağız.

Ama söylemediklerimiz yada söyleyemedikleriniz günün birinde lazım olur diye arşive kaldırılmasın. Yeni bir başlangıç yapalım. Herkes birlikte yürüyeceğini arkadaşının yürekli olup olmadığına kendi karar versin.

Haleti ruhiyemi anlatan satırlarla bitiriyorum. Bir ezginin dizeleri. Abdulbaki Kömür'den.

Susturduk derler susarsak

Sustururlar konuşursak.

Bize bizden gayrı dost yok

Gelin dostlar barışalım hey.

ESKİ DOST DÜŞMAN OLURMU ?

Sanal alemde yeniyim. Facebok, twetter macerasına atılalı henüz yılını doldurmadı.

Sanal alem bana ne kattı derseniz... Keşke demeyi öğrendim yeniden. Bu kelimeyi pek sevmem ancak, eskimeyen bazı dostların yazıları ve paylaşımlarını gördükçe dilime pelesenk oldu..Sık sık KEŞKE diyorum bu aralar.

Mesela;

Keşke, şu sanal aleme bulaşmasaydım.

Keşke, herkesi eski günlerde olduğu gibi terbiyeli bilseydim

Keşke, falan arkadaşım, 'eleştiriyle küfür etmek arasında farkı anlamayacak kadar cahilmiş' demeseydim,

Keşke, 'fikirlerine katılmıyorum ama fikirlerini özgürce söylemen için canımı verebilirim' kıvamında olsa tartışmalar

Keşke, bir bağlantıyı paylaşırken ya da yorumlarken; insaf, merhamet, eski günlerin hatırı, gibi kavramlar bilgisayarın bir köşesine yapışık dursa.

Bir yazıyı göndermeden önce o meşhur uyarı tablosu çıksa ve sorsa. 'Bu yazıyı gönderdiğiniz kişi kırabilir, üzebilir ya da hakkına girebilirsiniz. Yine de göndermek istyiorsanız Allah merhamet ve izan versin' uyarısı yazabilir. Programcılar bu uyarıyı hayata geçirene kadar siz yine de en sağlam yere sorun gönderilerinizi. Yüreğinize. O sizi yanıltmaz.

.