Sınavların başlamasından bir önceki Cuma günüydü. Genç kız, daha iki hafta evvel Kudüs ile ilgili marşları hep bir ağızdan haykırdıkları okulun bahçesinde İstiklal marşını söylemek için tüm öğrencilerle birlikte içtima oluyorlardı.

Bir avuç genç kız, sohbet için gideceklerdi derneğe. İşte derneğin önündeydiler. Pembe panjurları olmasa da pembe renkli demir kapıdan adımlarını attıklarında manevi bir huzur iklimine girmiş gibi hissediyorlardı kendilerini.

Sohbet, genel bir başlık altında takip edilen konularla ilerliyordu. "Müslüman Genç Kızın Şahsiyet İnşasında Hz. Peygamber (sav) Örnekliği..." Bu başlığı çok severdi. Kendisi İmam Hatip Lisesinde okuyan genç bir kızdı. Gençliğin yetişmesi için okulda öğretmenlerinin özverili çalışmalarını görüyordu ve onlara minnettardı. Her şeyi, üniversite sınavından veya nottan ibaret görmeyen çok hocası vardı. Hanım hanım, edepli terbiyeli öğrencilerini çok seven hocalarını o da candan severdi.

Çok çalışkan biri öğrenci değildi belki lakin babasının parmağından tutup istediği yere sürükleyen ufak çocuk samimiyeti ile asılırdı derslerine. Çalışmak ondan, muvaffakiyet Allah'tandı. "Ben çalıştım, ben kazandım" düşüncesini reddediyordu. Herkes kendine düşeni haddini bilerek yapmalıydı. Kul bir öğrenci olarak çalışmak kendisine; başarı vermek ya da daha sonra vermek ise Allah'a mahsus bir durumdu.

Hatip, onun sessizliğine takılırdı çoğu sohbette. Sessiz ama sağlam bir karakteri vardı genç kızın. Allah'ın ruhuna vurduğu bir fıtrat damgasıydı bu. Kendisini aşmıyordu ve ilginç tarafı da zorlamıyordu kendisini, bir başkasına özenmek de huyu değildi. Sükunet içinde olmak iyiydi ancak bugünkü ders, farklı duygular savurdu içine. Dersin konusu Hz. Peygamber (sav)'in cesareti idi.

Yeşil koltuğa oturup ellerini beyaz örtülü masada kavuşturan konuşmacının tavırları ve sözleri bir başkaydı bugün. Cesareti konuşurken konunun atmosferi gereği böyle mi davranmak gerekiyordu? Hatip bunu bilerek mi yapıyordu yoksa konu, konuşanı ve dileyeni bu biçimde mi etkiliyordu?

"Cesaret hakkında konuşacağız" dediğinde hatip, genç kız üzerinde baskı hissetti. Sonra örnek şahsiyetten söz açtı ve sözler genç kızı peşinden sürüklerdi.

Evvelen Peygamber Efendimiz (sav)'in cesaret dolu davranışlarını dinledi genç kız. Asr-ı Saadette Medine'nin bir bölgesinde dikkat çekici gürültü olmuştu. Herkes korkmuştu, Peygamber Efendimiz (sav) eyersiz atına atladı ve hızlıca kontrol etmek için gitti, geri döndüğünde sahabesine bilgi verdi ve sakinleştirdi.

Sonra Rabbimiz, "bir iş konusunda onlarla istişare et, karar verdikten sonra o işi yapma konusunda azmet" diye emir vermişti. Esasen Efendimiz (sav) Rabbinden emir alır bunu hakkıyla yerine getirmeye çalışırdı. Delikanlıların cesareti gibi değildi belki de bu cesaret anlayışı. Efendimiz, yaptığı işin kıymetini biliyordu ve gereğini yapıyordu.

Mesela; Huneyn Savaşındaki duruşu tam bir cesaret örneğiydi. Havazin kabilesinin korkusuz lideri Malik'in komutasında toplanan askerler kadınlarını ve mallarını savaş meydanına yığdılar. Ölüm kalım savaşı yapıldı. On iki bin askerler yolan çıkan İslam Ordusunda, "bu ordu yenilmez bir ordu" diye düşünenler vardı. Pusuya yatmış düşman okçularının atışlarıyla ordu birden dağıldı. Kimi askerler Mekke'ye kadar varmıştı. Peygamberimiz ise üzerinde durduğu katırı bir adım geri adım atmadı."

Genç kız sanki o günleri, o halleri yaşıyordu. Hatip, "katır" kelimesinden sonra bir soruyla dikkati topladı. "-Efendimiz (sav)'in bindiği o katırın ismi neydi?

Daha önce duyanlar vardı, "dilimin ucunda" diyenler de... "-Kasva" diye cevap verenler devesiyle karıştırmışlardı. Hatip, "-Redkit'in atının ismi nedir?" "-Rintintin..." "-O, köpeğin ismiydi. Bilemediniz." gibi ufak bir diyalogdan sonra "-Düldül idi o katırın ismi" dedi ve muhabbetin ardını getirdi.

"Efendimiz o telaşa da bir adım geri atmadı. Katırın çevresinde seksen ila yüz sahabe kalmıştı. Seslendi, amcası Abbas da haykırdı, sahabeler toplandı ve zafer Müslümanların oldu. Efendimiz (sav) cesareti sahabeyi topladı. Hakikatte sahabe Efendilerimiz onun etrafından kopmadılar.

Daha birkaç örnek olay daha anlattı. Aslında sadece "-Güneşi sağ elime, ayı sol elime koysanız ben bu davadan vazgeçmem" deyişi Efendimiz (sav) cesareti için yeter bir örnektir. Evet, tek başına çıkmış Allah'ın emriyle putperestliği kökünden yıkmıştır.

Genç kız, suskunluğun diyarında dinlenirken kahraman olmasına gerek yoktu. Sadece sınıfındaki arkadaşlarının kınamasından korkmadan dini anlatmalı, namaz kılınmasına teşvik etmeli, mümkün olanları derneğe davet edip kaynağından öğrenmesini sağlamalıydı.

Çaylar yudumlanır, poğaçalar dişlenirken muhabbet akıp gidiyordu.