Çocuğunuz size açık bir dille kendisinden istediğiniz şeyi yapmamayı diretiyorsa bunun ilk adı isyan değildir. Çünkü isyan bunu emredenin ortadan kaldırılma talebidir. Bu talebin insanda yerleşmesi aile ve çevre faktörünün ona bir imkan tanımasıyla başlar. "Evet, sen de bir birey olduğun için bireyselleşme sürecinin gereklerini yerine getirme imkanına sahipsin." denilince orta vadedeki olgular isyana hazır olan bir tipolojiyi ortaya koyar. Yollar ona göre belirlenir. Renkler ona göre şekillenir. Yola çıkılırken giyilecek kıyafetler, takınılacak tavırlar artık bellidir. Dinlenen müzikler için her ne kadar isyankar hayatının orijinalliği düşüncesine sahip olsa da hep aynı düzlemde ve aynı düzeydedir. Düzeylerin bir araya getirilme isteğiyle olgular hep başkasına aittir.

Rol model olarak ifade ettikleri bu unsur tam burada devreye girer ama bundan önce nüvesi yakın dönemde aile, anne, baba, ebeveynler tarafından atılmış bir tohumun meyvesi gibidir. Her anne baba bu tohumu attı diyemeyiz ama konunun sokağa, bir başkasının eline bırakıldığı süreçte eğitim serüveninin bireyselcilik kokan ve sürekli bunu pompalayan anlayışı, orta vadedeki olgu düzeyinde çocukların isyankar bir hayat biçimi sürmesine sebep olur.

Uzun vadedeki dert artık sistemdir. Onu bu hale getiren şeyin artık ebeveynleri olmadığı, tamamen sistemle alakalı olduğu anlaşılır. Burada karşımıza çıkan süreç artık isyanın net bir yaşam biçimine dönüşmesidir.

İsyan sürecinde hayatını böyle yaşayan insanlar hızlı bir sokak hareketini bekler hale gelirler. Bu noktadaki bakış açılarımızı değiştiren politik ve ekonomik süreçleri unutmamak gerekiyor.

"Modernite eşitsizliği arttırdı." diyenler de olmuştur ama bu eşitsizlik kavramını eşitliğin ne olduğu kavramıyla ölçümlemek gerekir. İnsanların isyan etme sürecinde sürekli eşitlikten bahsettiklerini de unutmamak gerekiyor.

Öyleyse bu yapı bizim politikayı ve ekonomiyi araç olarak kullanmamızdan kaynaklanıyor olabilir. Bunların araç olduğu yerde isyankar adam bunlardan elde edebileceği bütün yapıları kullanmak isteyecektir. Amaç, bir şeyin daha iyi olmasıysa buna karşı isyan etmek yerine bunu doğrusuyla değiştirmek için mücadele etmek gerekir.

Tanrıyı dünyevileştirme çabası isyankar adamın hayatında açık bir parçadır. İsyan etme süreci muharref dinler de dahil olmak üzere hak olan İslam Dini'nde reddedilmiştir. İsyan etmenin yapısal olarak hayatı altüst edeceği beyan edilir ve isyanın her zaman berbat bir şekilde sonlanacağı açık bir dille ifade edilir.

Öyleyse insanoğlunun marjinal akımlara doğru kendisini götürdüğü yerden bir önceki durak bağırıp çağırmak, her şeye isyan etmektir. İsyankarın hayatını incelediğinizde onun imani muvazenede kaymalar yaşadığını görmekteyiz.

Sokak isyan hareketlerine katılan insanların tamamının böyle bir problemi olduğunu kimse söyleyemez. Ama bu problemin başlamasının çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu, terli terli su içmek gibi bir şey. Bu tehlikeyi sadece suyla ifade etmeyebiliriz ama su bir bilgidir ve o bilgi yanlış yerde ve yanlış bir elden alınıp içiliyorsa adamı hasta edebilir. Bu hastalık bir süre sonra marjinal biçime dönüşerek kronik bir hal alabilir.

İsyankarların hayatlarındaki kronik rahatsızlıkları atlatabilmelerini mümkün görmüyoruz çünkü onlar bununla besleniyorlar. Örneğin hippisizmden bahsedilir. Vietnam Savaşı'na gitmek istemeyen sivil itaatsiz gençlerin hızlı hareketli dönemlerinden biridir. Vejetaryen beslenmeye önem verirler ve uyuşturucu madde bağımlılığına sahiptirler.

İsyankar bir adamın hayatında modernizmi uyuşturucu kullanmakla, kimliğini vejetaryen olmakla ve yerelliğini Vietnam'la adlandırması; başından beri söylediğimiz şeyin delilleri olarak karşılık bulmakta. Sonuçta hippisizmin, savaş karşıtı unsur olarak ortaya çıkmasının yanında onlara savaşmalarının mı istendiğini sormamız gerekir. Çünkü hippisizm akımını oluşturan kitle 14-16 yaş arasındadır.

Öyleyse isyana sebep olan unsurun temelde o unsurun parçalarından hariç olduğunu, ama bütün bir kitleyi de etkilemeye başladığını görmek gerekir.

TEVHİT OCAĞINDAN