Her yıl olduğu gibi bu yılda okulda bir 18 Mart Çanakkale Zaferi kutlama programı tertip edecekti. Günlerdir bilgisayarında arka plan hazırlığını yapmaya çalıştı. Hangi videoları gösterecek, hangi şiirler okunacak, hangi müzikler kullanılacak... Bunları tek tek değerlendirdi.

Öğrencilerine, Çanakkale hakkında bir bilgilenme, bir bilinçlenme, bir şuurlanma, kazandırmak istiyordu ama maalesef işin sadece sahne boyutuns yoğunlaşan öğrenciler heyecanlarına yenik düşmüşlerdi.

Hangi şiirler okunsa daha uygun düşecekti vatan toprağı Çanakkale Zaferini kutlamak için. Öncelikle "Bu Vatan Kimin?" isimli şiiri düşündü. Geçmiş dönemlerde de bu şiirin ahenginden oldukça haz alıyordu.

Bu vatanın kimin olduğunu sormuş ve yüreğimden kopan derin hisleriyle sıradağlar gibi duranlarındır, gül bahçesine girercesine kara toprağa girenlerindir, düşmanı topun namlusundan görenlerin ve can verme sırrına erenlerindir...

Sonra "Dur Yolcu" isimli şiiri tercih etti.

Bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir, eğil de bir kulak ver, diye gafil gezen, bilinçsiz gezen insanlara gönderme yapmıştı şair. Bu savaşın hakikatini öğretmeye çalışan dizeleri okumak güzel olurdu "Amansız çetin bir harbin sonunda, bütün milletin hürriyet zevkini tattığı yerdir Çanakkale toprağı...

Sonra Çanakkale isimli o kısa dizeli şiiri tasarladı. Sloganvari bir tarzda yazılmış, iki üç kelimelik dizelerden oluşan bu şiir büyük bir heyecan veriyordu. Sana fon sınıfın hepsi Çanakkale, Çanakkale diye haykırıyorlar the. Aralarından bir öğrenci Çanakkale'nin ne olduğunu hatırlatan satırları okuyordu tek tek.

Çanakkale,

Zaferlerin son abidesi

Çanakkale,

Türk'ün gürleyen sesi.

Sonra bir bütünün en temel parçaları imiş gibi Çanakkale Türküsü, Eledim Eledim gibi türküleri düşündü. Bu türküleri seslendirilecek güzel sesli öğrencilerin tespit etti, onlara görevlerini verdi.

Çanakkale'nin ilham ettiği duyguları ciğerinden hissetmeye çalışan adam günlerce Çanakkale hakkında okudu, izledi, dinledi... Fakat bir şey fark etti bu kurmaca dünyada gösterilenler o samimiyeti içtenliği yakalanamıyordu.

Okunan onca şiir, haykırılan onca nutuk, telaffuz edilen onca cümle şehitlerin ruhuna dokunmuyor, dokunamıyordu. O yüzden programı Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlattığı. Şahadet dedi, şehitlik şuuru dedi. Bunlardan bahsetti. Eğer Çanakkale'yi anlamak gerekiyorsa; "ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum, diyen sese kulak vermiş 57. Alayı örnek gösterdi. "Bizi ölüme mi gönderiyorsun? Çocuğumuzu yetim, karılarımızı dul, anamızı evlatsız mı bırakıyorsun" demedi hiç kimse. Vatan söz konusuysa can bile teferruatı.

Yakın zamanda, 15 Temmuz'da devleti ele geçirmeye çalışan hain güruha karşı bugün de aynı ses karakteri kulaklarda, gönüllerde, semalarda bir kez daha yankılandı. Tüm halkımızı, şehrin meydanlarına, havaalanlarına davet ediyorum, diyen bir ses ile aynıydı.

Çanakkale'den dersini almış bu millet, seçmiş olduğu Cumhurbaşkanının bu davetini hemen kabul etti. Tankların altına yattı, namluların önünde durdu.

Bu milletin ruhunda Çanakkale tohumdur. Bu milletin ruhumda Çanakkale bir kıvılcımdır. Bu milletin bedeninde Çanakkale bir adımdır. Yaratılış karakteri gereği toprağına göz dikecek hainlerin gözlerini çıkarmaya, el uzatacak hainlerin elini kesmye, ayak basacak zalimlerin ayağını kırmaya muktedirdir.

Çanakkale bir kıssadır, bu millet hissesini katmıştır. Çanakkale bir derstir bu millet dersini bilmiştir. Çanakkale önden gidenlerin arkalarında bıraktıkları bu millet bizi takip etmesini bilmiştir.