Affetmeyi çok seven ve kullarının af dilemesi için kıymetli zamanlar var eden Rahman'ın uyanık kullarına ne mutlu. Bu akşam bir yıl boyunca olacakların yekününün tutulduğu bir vakittir.

Mart camdan baktırdı, kazma kürek yaktırdı. Bolluk ve bereket işareti yağmurlar ile yeryüzünü yıkadı, karlar ile bembeyaz örtüsünü çekti üzerine. Canlar, bir bahar gelmedi gitti diye yakınır oldu. Sabırsız yürekleri dünyanın içinde bulunduğu ahvalden çok endişeliyken hikmete ram olmuş gönüller de "vardır bunda da bir hikmet" makamında teslim olmuşlardır. Öyle değil midir zaten "Allah var, dert yok"

Hayat ırmağı debisini düşürmeden akıp gidiyor kıyamet saatine doğru. Vaktine şahit olanlar, etkin biçimde rolünü oynamaktan asla şikayetçi değil.

Takvimler 18 Martı gösterdiğinde içimizden bir Seyyid Onbaşı çıkar Hamidiye tabyalarından ateşler topu... Boğazın soğuk sularında simsiyah bir gecede eldeki son 26 mayını delice bir planla Karanlık Koyu'n önüne kıyıya paralel dizer. Zira talimatı veren Cevat Paşa'nın rüyasındaki Peygamber Efendimiz (sav)'dir.

"Yol onun varlık onun gerisi hep angarya.

Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya"

Bu akşam beratımızı alabilirsek yarın yeni açılacak köprüden Gelibolu yarım adasına geçeriz. Anadolu'dan gelen millet, bir asır önce kınalı Hasanlarını nasıl gönderdiyse şimdi de otobüslerle kendileri geçip gidiyorlar Çanakkale'ye.

Binlerce yıllık şanlı tarih sayfalarından biri olan ve şehadet ruhunun buram buram neşvünema bulduğu bu gün bir kez daha zaferin tadının hissediyoruz. Ferasetli komutanı başında, gökyüzüne hakim silahlarıyla donanmış iman sahibi bir ordu ile ardına bakmadan o ihtişamlı günlere kanat açmak gerekiyor.

"Komutanım, beni bu yaralı halimle memlekete göndermeyin, şehit olmadım diye anam bana kızar" diyerek Sargıyeri'nin bombalanması ile şehadete kavuşan Ezineli Yahya Çavuşu; Fransız askeri tarafından kahpece şehit edilen ve Rasulullah'ı ölüm döşeğinin yanında görüp "siz mi gelecektiniz Ya Rasulullah, niye zahmet ettiniz!" diyerek şehadet rütbesiyle cennete uçan Fahrettin Paşa'yı anmadan geçemeyiz.

Anmaya çalıştığımız her şeye ne kadar de muhtacız. Anmak çağırmak demektir, demişti biri. Hayatımızdan sessizce çekip giden her ne güzellik, her ne hayır ve bereket varsa yalvaran bir nida ile tekrar hayatımıza davet etmeliyiz. Yeni nesiller anma programlarından veya geriye dönüp hatırlatmalardan sıkılmış gibi görünse de geleceğin savrulup gitmemesi için mazinin sağlam köklerine yapışmak akıllıca bir iştir.

Vatan, bir toprak parçası değildir şehitlerin kanlarıyla sulandıktan sonra. Göklerinde kan rengi bayrak dalgalandıkça gölgesi huzur verecektir tüm insanımıza. Dünya üzerinde sömürge nedir bilmeyen ve insanlık elini uzatmış bir millet olarak yaşamak ne onur verici bir durum.

Hakka taparak hür yaşayanların nefes alıp verdiği bu cennet vatanın değerini Çanakkale zafer gününde haykıramazsak ne zaman haykıracağız. Yine şehitler yardıma gelecek örselenmiş kimliklerimiz şifa bulacak. Yine gaziler yürüyecek ön saflarda vatan için. Biz turbinlerden öylece seyretmeyeceğiz tabii. Bir cepheden öbür cepheleri sorup koşturacağız. Böyle böyle sevgisi gönle dolmuş vatanımızda hür yaşayacağız.