Bizim zamanımızda; Yıkanan çamaşırlar balkon iplerine asıldığında rüzgardan düşmesinler diye tahta mandallarla tutturulurdu..

Bu tahta mandallar zaman içinde kırılır veya yayları düşerdi.

Mandallardan yayı bozulanların tahtaları yakılmaz, bir kutuya konur, sağlam yayı olup da tahtası kırılanlarla eşlenirdi..

Bazen de uç uca eklenir kendi küçük dünyamızda oyuncak gibi oynardık.Bazende kulağmızda küpe. Ya da hava almasın diye kıvrılan bir paketi tuttururduk.

Artık sokaktan geçerken eskiler alıp yerine leğen mandal veren eskicilerimiz bile özlenir oldu...

YER SOFRA BEZLERİ !..

Yapışmış pirinç taneleri, yoğurt ve salça lekeriyle daha makbul daha makbul hale gelirlerdi.

Annemizin "hadi sofrabezini serin "uyarısıyla bir çırpıda yere serilir, yine büyüklerimizin "üzerine basmayı sakın"tembiyle "evin bereketinin kaçar " uyarılarının ardından kimimiz diz kırarak kimimiz bapdaş kurarak önümüze kırıntılar dökülmesin diyerek karnımıza kadar çeker sofrqya otururduk.

Bizim zamanımızda; İnsanlar yer sofrasında yeyip, çayı hemen sonrasında bağdaş kurarak içerler, yemekten sonra sofra bezi bahçenin alt köşesindeki tavuk kümesine silkelenirdi.

Yazları karpuz kabukları iyice didiklesinler diye tavuklara verilirdi.

Çay çöpleri belli bir sıra ile çiçeklerin diplerine, vita tenekelerine dökülürdü.

Öyle de bir gübre olurdu ki. Çiçekler azar kudururdu.

Bizim zamanımızda; bir kırıntı ekmeği bile tavuklarına vererek değerlendiren tutumlu insanlar vardı..

İnsana benzerdi kaderi yemek bitince."Silkelenirdi".