"Beri gel, daha beri, daha beri... Bu hır gür, bu savaş nereye dek böyle. Sen bensin, ben senim işte...Ne diye iki büklüm olup kalmışız. Şu gök kubbenin altında ne diye?"

Bu şiirleri dinlerken insanoğlunun Adem peygamberden beri süregelen kadim kavgaları geliyordu delikanlının aklına. Daha geçen gün Doğu Türkistan'daki zulmü lanetlemek üzere düzenlenecek programda görev almıştı. MÜSİAD'ın toplantı salonundaki masanın çevresinde toplanmış bir avuç vicdan sahibi insanların arasındaydı. Toplantıyı yöneten İHH başkanı: "Doğu Türkistan'da büyük bir zulüm var ve bu zulüm sessiz kalınmayacak düzeylere ulaştı. Bazı ülkeler de bu zulüm karşısında tepkilerini koyuyorlar. Bizim de yüreğimiz kaynıyor nice zamandır. İnegöl'de de mutlaka bir şeyler yapmalıyız diyorum, demişti. Bir vicdan inleyişi dinlemişti delikanlı o an.

Başkan devam etti konuşmasına delikanlının dikkatli bakışları arasında. "Basın açıklaması ile söylenebilecek üç beş kelam yapılması gerekeni karşılamaz. Yapılacak olan, yürek yangınımızı şehrin sokaklarından gönüllere aktarmak ve duyarsızlaşan vicdanları duyarlı olmaya çağırmaktır."

İnegöl'ün Sivil Toplum Kuruluşları başkanlarıyla bir araya gelmiş, ateşli bir konuşma dinliyordu. "Yapabileceğimiz en etkili iş, vicdanımızdaki sorumluluğu biraz hafifletecek olan ve tarafımızı belirleyecek şey BÜYÜK YÜRÜYÜŞ'tür. Biraz elimizi atacak, biraz yattığımız yerden kalkacak, biraz oturduğumuz yerden fırlayacak ve bir şeyler yapacağız, yapmalıyız.

İnegöl'ün caddelerinde böyle bir yürüyüş yapınca biliyoruz ki zalim Çin, zulmünü durmayacaktır. Yine biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Çin Devleti'ni karşı karşıya getirmeyecektir. Ülkemizde kimseyi suçlayacak bir dil kullanmayacağız... Sadece Doğu Türkistan'da zulüm gören Müslüman kardeşlerimizin yanında olduğumuzu haykıracak, onların zulüm altında inleyişlerini duyduğumuzu, onlara elimizi uzattığımızı ve onlar için İnegöl'de yürüyüş yaptığımızı tüm dünyanın şahitliğine sunacak ve insanımızı bilgilendirmek için yürüyeceğiz."

Genç, Şeb-i Aruz / Düğün Gecesi şiir programında Mevlana'nın sözlerini dinlerken dalıp dalıp gidiyordu.

"Vicdanı olan, insan hak ve hürriyetlerine saygı duyan, insan olan insan evladının yüreğine dokunup hatta dürtüp "zulme dur" demek için davet etmeliyiz. Bazılarının "bir dur demekle durmayacakları" itirazını bilsek de BÜYÜK YÜRÜYÜŞÜ yapmalıyız. Oradaki zulümlere şahitlik eden Müslüman Türklerin tek şikayeti ve tek umudu "bizim vurdumduymazlığımızdır belki de. Kafir kafirliğini yapmakta. Peki, dostlar ne yapmaktadır? Nerede kaldı dostluk?"

Delikanlı bir sonraki pazar/ Aralık 22 tarihinde yapılacak yürüyüşe kendini ruhen hazırlıyordu. Sosyal medya sayfalarında konu ile alakalı afişleri paylaşıyor, onlarca video izliyor, değişik ülkelerde bu konuda yapılan protesto hareketlerini takip ediyordu.

İnsanlığın henüz ölmediği inancı bir kez daha tazelendi. Dünyanın en kalabalık ülkesi niçin yaptığı zulmü gizlemeye çalışmıştı.Kamplarda yapılan onca zulmü tek tek saymaya gelmez. Kara zulüm artık kamp duvarlarını açmış ve insanlığın yüreğine çarpmıştı.

Şiir devam ediyordu ve delikanlı tekrar düşüncelere daldı.

Erkek aslan dilediğini yapar dilediğini... Köpek de köpek ededurur köpekliğini... Beden de bedenliğini, bedenliğini... Tertemiz can da canlığını işler canlığını.

Zalim Çin Devletinin dilediğini yapması onun erkek aslan olduğunu göstermez ancak ağzından salyalar akan kuduz bir köpeğin karakterini taşır. Kalabalık nüfusu varken küçük bir ülkenin sınırlarına göz dikmiş, müslümanların inançlarıyla/dinleriyle bu kadar uğraşması zalim olduğunu göstergesiydi.

Şiir devam etti...

Dünyada nice diller var nice diller.

Ama hepsinde anlam bir...

Sen testileri hele bir kır,

Bak sular nasıl bir yol tutar gider...

Dünyanın dört bir tarafından Çin zulmüne karşı yapılan protestolardan da anlaşılıyor ki büyük mutasavvuf doğru söylüyor. Kaç dilde lanetleniyordu bu zulüm? Kaç ülkenin sokaklarında tel'in edilecekti daha.

Genç, okudu haberlerden anladığı kadarıyla yapılan zulümlerin dünya kamuoyuna sızması Çin hükümetini rahatsız etmişti. Kendileri gibi zalim olan ama duyunca apar topar bir şeyler yapılabilir ve uluslararası güç, Çin'e baskı yapabilirdi.

İşte İnegöl'ün caddelerinde yürüyüşe çıkan insanlar Doğu Türkistan'a varmak niyetiyle çıkacaklardı. "Nereye gidiyorsun dostum?" sorusuna ellerindeki Türk ve Doğu Türkistan bayrağını gösterip "Türkiye'den Doğu Türkistan'a gidiyorum" diyebilecektir. Bedenen gitmese de "bir selam" yeter.

İnsan bazen kaldıramıyor adaletsizliği, hayasızlığı, edepsizliği... Bir başkasının hakkına tecavüzü, tertemiz insan vicdanı kaldıramıyor. Kararmış, budanmış insanlığın yeniden filizlenmesi için genç, BÜYÜK YÜRÜYÜŞ'ü düşünüyordu.

"İki yüz bin nüfuslu İnegöl'de acaba beş bin insan Doğu Türkistan için yollara çıkar mı? Böyle tarihi bir yürüyüşü takip edecek olan birçok sivil toplum kuruluşu, mutlaka bu işi başaracak ve sesini duyuracaktır.

Kırmızı ile Mavi'nin birlikte dalgalandığı coşkulu kalabalıkla, dünyaya haykıralabilecek ve hakikat duyurmak için onlarla birlikte olmaya niyetlendi.