Pişmanlık kavramı insanı derinden etkileyen ve kendini hissettiren duyguların başında gelir. İnsan, pişman olduğunda adeta ciğeri yanar, kafasını duvarlara vurur, vücudunda gerginleşme neler olur.

İnsan ne zaman pişman olur? İnsan bile bile pişman olacağı işleri yapar mı? Pişman olduktan sonra yapması gereken nedir? Yapması gerekeni yaptıktan sonra ruh hali nasıl olur? Bunlar gibi bir takım sorular üretebiliriz düşünce ufkumuzun genişlemesi için...

Kitabı okurken karşıma çıkmış olan kutlu kelamdan kaptım bu yazımıza konuk olan düşünceyi.

"O gün zalim kimse (pişmanlıktan) elini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte yol tutsaydım. Yazık bana falancayı dost edinmeseydim. Çünkü o zikir bana gelmişken o hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı yüzüstü bırakıp rezil rüsva eder." Bu kutlu sözler Furkan Suresinin 27-28-29 ayetlerinde geçiyor.

Dikkat ederseniz parantez içinde geçen pişmanlık hissi çok acı veren, çok hüzünlendiren bir tutumdan bahsediyor. Her zaman şöyle düşünmüşümdür. Bir çırpıda okuduğumuzda dikkatinizden kaçan kelimelere karşı gaflet içinde bulunamayız. Yeri geldiğinde düşünmeli içselleştirmeli ona göre ayağımızı sağlam basmalıyız.

"O gün" diye işaret buyurulan gün; ahiret günü, hesap günü, mahkeme-i kübranın kurulduğu, amel defterlerinin sağdan mı ya da soldan mı verileceğinin kararlaştırıldığı gündür. Hayatımızı çekidüzene koyacak ve yapılan her şeyin mahiyeti o günün şuuruyla biçimlenmiş olacaktır.

Zalim kişi Haktan, hakikatten, adaletten ayrılmış, yanlışa sapmış hatta yanlışı hayat düsturu haline getirmiş biridir. Tabii en önemlisi de yaptıklarının hesabını vereceğini hiç düşünmemiş kaba biridir.

Boynunu aşağı bükmeyen, burnunun dikine giden bu adam, küçük tepeleri ben yarattım diyen tavırları yok olmuş, korkak ve aciz bir insan halini almıştır o büyük azabı görünce. Daha önce hiç yapmadığı ve daha önce kendisinden korkan insanların yapageldikleri o pozisyonda şimdi kendisidir. Elini ağzına götürmüş ve keşke peygamberin izinden gitseydim diye yakınıyor. Aman ne büyük yakınma ha...

Falancayı dost edinmeseydim. Hatanın, yanlışa düşmenin sırrı da buradaz dost diye bilinenlerde. Zaten düşmana karşı tutum sergilemek kolay, dostun getirip önümüze koyduğu hataları, kusurları hakikat bilgisinden mahrumsak çok rahat evvelen zorlanarak sonra beğenerek sonra da övünerek yapabiliriz Allah muhafaza.

Belki de şeytan dostun dudakları arasından bize sesleniyordur. Belki de dostumuzun yüreğine çöreklenmiş de bütün samimiyetini oradan bize hissettiriyordur. Lakin netice can yakıcı azapla yüz yüze kalmak.

Bir de araya kitabı yani zikri katıp söylüyor. Hakikati haykıran, hakikatin dili olan ve konuşan Kur'an-ı Kerime karşı takındığı tutum perişanlığın, pişmanlığın her türlüsünü yüreğine gömmüş.

Kitabı bilmeyen biraz daha başka. Fakat bu insan hakikat nedir, muhatap olmuş ona söylenmiş, açıklanmış ama o bin bir sebeple Rabbine itaat etmekten vazgeçmiş kendi hevasına, kendi şeytanına uymuş ve pişmanlığın en koyusundan nasibini almıştır.

Belki bir de bize düşen şey Kur'an-ı Kerim'in izinde samimi dost olanlarla birlikte yol yürümek ve cennet kapısına dayanmaktır. Ahiret bilinci ile sağlam dostluklarla cennetine vasıl olma dileğiyle....