Tüm gözler 12 Ekim Cuma meşhur Brunson davasının neticesini bekliyordu. Bir sürü farklı beklenti olsa da piyasadaki genel beklenti serbest kalınacağı üzerineydi. Karar sonrasında piyasaların beklentiyi fiyatlamış olduğunu da yakinen gördük. Karar konusunda doğruluğu ya da yanlışlığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte beni ilgilendiren kısım bundan sonrası.

Senelerdir toplum olarak hareketlerimizi hep dış faktörlere endeksliyoruz. Dış faktörden kastım kendimizin değiştiremeyeceği gelişmeler ya da kendimizin içerisinde olduğu ama ötelediğimiz gelişmeler. Seçim, tatil, akraba ziyareti, Brunson vs... Beklediğimiz bir gelişme daha bitti. Peki simdi biz ne yapacağız? Yerel seçimleri mi bekleyeceğiz? Durgunluk geçsin diye mi bekleyeceğiz? Peki kimse hareket etmezse bu durgunluk geçecek mi?

İçinde bulunduğumuz durumu birçok kez analiz ettik. Tekrar etmek gerekirse kurlardaki hareketlilik sonucunda maliyet tarafında yaşanan fiyat yükselmeleri ve beraberinde satın alma gücünün artmaması sonucunda talep tarafındaki daralma, diğer taraftan firmaların borçluluk yükünün ağırlaşması ve borç çevirmedeki zorlaşma. Kaldı ki problemin yüzdesel olarak en büyük nedenidir diyebiliriz. Tabi ki şirketlerin vade yapılarının değişmesi ve yanlış borçlanma enstrümanının da büyük etkisi vardır. Aynı zamanda burada en büyük sorumlulukta bence bankalarındır. BCH denilen borçlanma mekanizması dünyada maksimum 90 günlük kısa vadeli finansman aracı olarak kullanılırken buralardaki uygulamaları oldukça farklıdır.

Hal böyle olunca son dönemde şirketlerin kurtuluş olarak gördüğü konkordato mekanizması fazlasıyla gündemi işgal etmektedir. Borç çevirme adına zorlanan firmalar bankalar tarafından nakit akışlarının kesilmemesi adına konkordato yoluna başvurmaktadırlar. Bunun en büyük nedeni zaten bankalar tarafındaki yüksek faiz ve bankaların yeniden yapılandırma mekanizmasını geç devreye alması ve bu konudaki iştahsızlığı diyebiliriz. Burada atlanmaması gereken en önemli unsur nakit akış problemini çözmek adına getirilen konkordato mekanizmasının denetim ve danışmanlık anlamında doğru çalışmaması, konkordato verilirken gerekliliklere dikkat edilmemesi sonucunda piyasanın işleyişine kilit vurulabileceği dikkatlerden kaçmamalıdır.

Önümüzdeki tabloda elimizdeki verilerle hükümet YEP hedeflerini tutturma ve talep tarafındaki fiyat artışlarının önüne geçmek adına bir indirim kampanyası düzenlemektedir. Eminim tüm kurumlar mümkün olduğunca destek verecektir. Fakat kur artışları, borçlanma kabiliyeti açısından yapısal önlemler alınması gerekmektedir. Burada bankalarla yapılacak borçlanma kabiliyetini geliştirecek çalışmalar, uluslararası arenada risk algısının düşürülmesi açısından yapılacak çalışmalar büyük önem arz etmektedir.

Enflasyonla mücadele için indirim kampanyası ile birlikte üretimdeki artışın önüne geçebilmek adına ÖTV, KDV ve Kurumlar vergilerinde süreli indirimlerinin yapılmasının çok önemli ve sonuç odaklı olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım piyasa için en önemli konu güven ortamı oluşması ve panik havasının dağılmasıdır. Bu ülkede %100 enflasyonlu dönemlerde de ticaret hacmi vardı yine olacaktır....