BİR ZAMANLAR BİZ DE
OKURDUK
Safiye GÜL
Modern teknoloji geliştikçe, bilgiye ulaşmanın
yolu kolaylaşıyor ancak insanların ilme, doğru bilgiye ve güzel olan her şeye
ilgileri azalıyor. Okumak ilmin her türlüsüne ulaşmanın ana kaynağı iken,
saatlerce internet veya televizyon başında vakit geçirmek ömür sermayesini boşa
tüketmektir. İlmin faydalı olanından yararlanıp, zararlı olanından sakınmak
gerekir.
Peygamber (sav) faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. İlmin en
faydalı olanı Allah’ın kitabını yani Kur’an-ı kerimi okuyup, anlamak ve onu
hayatımızda rehber edinmek; faydasız ilim ise gerçeği yansıtmayan ve batıl
yolla aktarılan bilgidir.
“Oku” ilk emri ile Allah(cc), dikkatimizi okumaya ve “Kitaba”
çevirmiştir.
Oku Emrine muhatap olan Müslümanlar, Allah Resulünün (sav) yol
göstericiliğinde ilme öylesine sarılmışlar ki, kısa sürede İslam âlemi bir ilim
merkezi haline gelmiştir.
Çünkü Allah (cc), Kur’ân’nın ilk ayetlerinde,
“Yaratan Rabbinin adıyla oku. İnsanı yapışkan bir hücreden yarattı. Oku Rabbin
sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediklerini
öğretendir.” (Alak/1–5) buyurarak ilmi sistematiğin de nasıl olması gerektiğini
bize bildirmektedir.
İslam tarihinde miladi 700–830 yılları arası
tercüme dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde Müslüman ilim adamları Hintçe,
Yunanca ve Farsça da dâhil olmak üzere her eski medeniyetin dilinden Arapçaya
tercümeler yapmışlar, kendi dönemlerine kadar olan ilimleri okumuş, öğrenmiş ve
araştırma yoluna gitmişlerdir.
İslam dünyasında şimdiki
üniversitelerin karşılığı olan birçok medrese açılmış ve kütüphaneler
kurulmuştur. Bununla birlikte Müslüman ilim adamları kütüphaneler dolusu
araştırmaya dayalı eser yazmışlardır.
Avrupa’dan gelerek İslam topraklarını
ziyaret eden Hıristiyan din âlimleri İslam dünyasının ilmi büyüklüğü karşısında
şaşkına dönmüşler ve kısa sürede Doğu dillerini öğrenmeye, Papa’nın emrine
uyarak tercümeye ve Doğu’daki bilgiyi ve tekniği kendi ülkelerine götürmeye
başlamışlardır. “Sıfır” başta olmak üzere, günümüzdeki rakamlar, Avrupa
matematiğine geçmiştir.
O dönemde üretimin güç oluşu
sebebiyle, çok pahalı olan kâğıt, kalem ve mürekkep kütüphanelere gelen okuyucu
ve araştırmacılara ücretsiz olarak, kütüphane vakıfları tarafından temin
edilirdi. Kütüphanede, araştırmacılara çalışabilecekleri odalar, çalışmaktan
yorulanların dinlenebilecekleri yatakhane ve kantinler sunuluyordu. Buralarda
ilmi sohbetler yapılır, herkesin ilgi sahasına göre bir sohbet gurubu
bulunurdu.
İslam dünyasının geçmişte ilmi sahadaki göz kamaştırıcı üstünlüğüne
rağmen günümüz Müslüman topluluklarının gerek ilmi seviyeleri gerekse
kütüphanelerinin durumu iç açıcı değildir. Türkiye’deki kütüphanelerde resmi
kayıtlara göre on milyon civarında kitap bulunmaktadır. Buna karşılık Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki bir üniversitenin (Michigan Üniversitesi)
kütüphanesinde sekiz milyon kitap bulunmaktadır. Bu kütüphane asırlar önce
İslam dünyasında görülen kütüphanelerde olduğu gibi gerekli donanıma sahiptir.
Doğru
bilgiye doğru kaynaklardan ulaşılır. Ve bütün kitaplar tek bir kitabın
anlaşılması için okunur. Bu kitap hakkın ve hakikatin yazılı olduğu, Allah’ın
sözü olan Kur’an-ı Kerim’dir. Allah(cc) bu kutsal ve ilahi kitapla nazarlarımızı
yaratılışa ve insanın mahiyetine çekmektedir; gözümüzü sonsuz keremini görmemiz
için kâinatın üzerinde dolaştırmamızı, her şeyi araştırmamızı, rahmet-i ilahiye-yi
bulmamızı ve sonuçta öğrendiklerimizi neşretmemizi istemektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, bir ülkenin gelişmesi, milletin daha aktif
ve dinamik bir toplum haline gelmesi kültürel miraslara sahip çıkılması,
kütüphanelerin ve Üniversitelerin okuma ve araştırma yerleri haline getirilmesi;
Okuma bilincinin insanlara verilmesiyle de daha üst seviyeye ulaşılacaktır.
İnsanlığın içinde bulunduğu sıkıntı ve buhrandan kurtulması ve sağlıklı
nesillerin yetişmesi için, ilmi eğitimin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Cahilliğin kölesi olmaktansa, bilginin efendisi olmalıdır.
SAFİYE GÜL-MAYIS-2014