Acele yazılmış bir yazı. Duygular dağınık her biri bir yerde. Düşünceler allak bullak. Yetişmeniz gereken yerler var ve bu arada yapmayı planladığınız işler ardınızdan kovalıyor. Birden bir telefon geliyor herşeyi ardınıza atıyorsunuz.
Hayatınıza giren bu telefon bir hayatın sonlandığını haber veriyor. Telefondaki ses "size özellikler haber vermek istedim çünkü sizi severdi" cümlesi ile listenin başına bir kalem iş daha yazdırıyor. Öğle namazında Urgancılar Camiinde bir hayat romanın son satırlarını karalamak düşüyor kaderinize.
Bu gün romanlardan bahsedecektim. Okuduğum ve etkilendiğin romanlardan söz açacaktım. Ölüm ve ölüm haberleri insanı böyle yarım yolda bırakıyor. Cümlemin hepsi doğru değil farkındaysanız. Ölüm haberleri işleri kendine göre ayarlatırken ve işlerimiz yarıda bıraktırırken ölüm hayatın sonuna geldiğimizi bildiriyor. Bir başlanmışlığın sonunu ve son halini aktarıyor. Dünya işleri yarıda kalmış olabilir ama hayatımız tamamlanmıştır.
Tamama ermiş bir hayatın ardında kim bilir hangi başarılar, hangi yenilgiler, hangi kaybedişler vs. vs. vardır. Hakikat en güzel haliyle karşımızda: hayat bitti. Binlercesini alıp verirken haberimiz olmayan nefesler artık yok. Hiçbir enerji santrali üreteceği enerji kuvvetiyle o nefesi aldıramaz. Son nefes verilmiştir artık. İçimizde bu kahpe dünyanın bir tutan kirli havası bile kalmamıştır.
"Bir Annenin Ölümü" ismini versek romanımıza diyorum. "Anne" kelimesi gönül dünyamızın en hassas kelimelerinden biridir. "Ağlarsa annem ağlar gerisi yalan ağlar" sözünün gönüllerimizdeki hissiyatı kaplar tüm benliğimizi. Fedakar, cefakar anneler hep vardır her zaman var olacaktır.
Rabbimizin rahmine bıraktığı yavrusu için merhamet ve şefkat duygularını da fazlaca oraya yerleştiriyor. Anne rahmi ile Rahman ve Rahim olan Allah'ın isim yakınlığı dikkatimizden kaçmıyor. Romanımıza bir kahraman belirleriz öncelikle. Anne. Kimliğinin en belirgin vasfı budur. Ona ister kara kaş, kara göz ekleyin, isterseniz bembeyaz bir başörtüsü, isterseniz sırma saçlı olsun hiç fark etmez o annedir. Benim annem, senin annen, ya da onun annesi hiç fak etmez.
Şimdi ona bir takım işler yaptıralım ki romanımızın macera kısmı olsun. Aklınıza gelenler hep zahmet sıkıntı eziyet kokulu işlerdir. Ve annelerimiz bunların kahramanı yüce gönüllü insanlardır. Babamızla aramızdaki barış elçilerimizdir. Mutfakta karın tokluğuna zevkle hizmet eden maharetli ellerin sahibidir. Evin her tarafını temiz tuttuğu gibi camları bile tehli olmasına rağmen siler.
Bayramlarda kendisinden vaz geçerek bizi giydirir. Bize yakışan onun da üzerine olmuştur. Başarılı günlerde en çok o sevinir. Komşularla yapılan muhabbetin konusu hep evlatlarıdır. Anne en büyük ve en fonksiyonlu öznedir. Henüz mekanlardan bahsetmedik ama temiz evimizin her köşesinde onun izleri vardır. Ruhumun her metrekaresinde onun güzel sözlerinin ve örnek davranışlarını tesiri vardır. O gezdiği için evimiz kıymetlidir.
Doğduğumuz günlerin kıymetlisi o iken, delikanlılık çağlarımızda arkadaşlarımızı ve evlilik çağımızda sevgili eşlerimiz, ilk meyvemiz olan çocuğumuz doğunca evladımız vs. Anne nerede? Annemiz nerede? Annemiz yanı başımızda. O hep vardı ve işlerimiz kolaydı, rayında gidiyordu.
Ya hayatımızdan çıkarsa, yücelere uçarsa... Ardında yağmur yüklü bulutlar gibi nemli gözler bırakırlarsa. Her bayram, her mutlu gün onun yoksulluğuna çarparsa gönlümüz, nice olur halimiz.
Cenazeyi üç şey takip eder; bir kalır, ikisi geri döner: Malı ve sevdikleri geri döner ancak ameli onunla kalır buyuruyor Efendimiz (SAV) bir başka sözüne dayanarak diyebilirim ki bir annenin en kıymetli ameli, ardından onun adına iyilik yapacak ve dua edecek salih ve saliha evlatlardır. Vesselam.
.