Alemlerin Rabbi olan yüce Allah'a sonsuz hamdu senalar, O'nun kutlu nebisine verdiği nimetler ve faziletler adedince salat ve selam olsun

Görme bozukluğu yaşayanların çok iyi bildiği bir test vardır. Bu testte büyük harflerden küçük harflere doğru giden bir tabloya baktırılır. Doktor, hastanın renk körü, miyop veya hipermetrop olup olmadığını buna benzer veya başka türlü testlerden anlar, tanı koyar.

İnsan, nefsinin bozukluğunun tanısını koymak için ya da onun hastalıklarını bilmek için nefsin ilk ortaya çıktığı zamanlara gidilmelidir. En belirgin hali bebeklik dönemindedir. Göz testindeki en büyük şekillerin en kolay anlaşılan şekiller olması gibi nefsin de en çok kendini belli ettiği dönem bebeklik dönemidir.

ÇOCUKLARI İYİ GÖZLEMLEYEREK NEFSİMİZİ İYİ TANIYABİLİRİZ

Bebek anne rahmindeyken bize göre dar bir yerdeyken bile rahatı yerindedir. O ruhani enerjiyle, meleklerle baş başa olduğundan huzuru zirvededir. Ne zaman dışarıya çıkar, keyfi kaçar ve ağlamaya başlar. Dış dünyayı keşfettikçe bu enerji kapanır. Nefsi onun hayatta kalması için devreye girer. Ağlar süt alır, ağlar altını temizlettirir, ağlar şefkatli anne kucağına kurulur, ağlar dedesinin ninesinin sevgi yumağı, gönül pınarı olur.

Bu raddeden sonra nefsinin hoşuna giden her şeyi yapmak/tırmak isteyecektir.

Annesi onun yanında başka bir bebeği kucağına almaya görsün, kendi oyuncağı başkasına verilecek olsun veya kardeşiyle daha fazla ilgileniyor olunsun, küçük kıyamet kopar. İşte bu nefsin bir tür hastalığıdır ki adı 'kıskançlıktır.'

Konumuz bebeklerdeki kıskançlık değil, konumuz büyüklerdeki nefsani hastalık: 'Kıskançlık'

İnsan evladı kendi sözünün itibar gördüğü, dinlendiği ve kendine saygı gösterildiği yerde otorite kuruyor. Tıpkı bu bahsi geçen bebek gibi.. Bebek bunca itibarı kaybedecek olmanın endişesiyle kıskanıyor. İnsan evladı da böyle bir otorite kurmuş ise kendinden daha çok sevilen, sözü dinlenen, eserler getiren biri olduğunda kıskanabiliyor.

Kuran-ı Kerimde bu bahis Yusuf Peygamberin kıssasıyla anlatılır. Cenabı Hakk, "ehsan'ul-Kasas" ( en güzel kıssa) diye adlandırmıştır. İçinde kıskançlık, zenginlik, makam, aşk, ihanet, cinayete teşebbüs, merhamet, bağışlama ve bağışlanma her şey mevcut; belki ondandır.

İlk ders herhalde, peygamber efendimiz aleyhisselamla ilgili olacaktır. Onu da kıskanacaklardı (Mekke dönemi), zamanı geldiğinde Yusuf Peygamberin Mısıra sultan olması gibi o da Devlet başkanı olacaktı. (Medine dönemi)

İkinci ders bizim içindir. Ümmeti Muhammed de kıskançlıkla imtihan olacaktı. Efendimizin vefatıyla beraber gerek halifelik meselesinde gerekse Ehli Beyte karşı çekememezlikler baş gösterecekti. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin şahadetleri kıskançlığının bir sonucudur.

AFFEDİLMEK İSTEYEN HELALLİK ALSIN VE RABBİNDEN BAĞIŞLANMA DİLESİN

Üçüncü ders hastalıktan kurtulmak isteyenleredir. Yusuf peygamberin ağabeyleri hatalarını anlamışlar ve önce Yusuf Peygamberden sonra babaları Yakup Peygamberden ve Rabblerinden özür dilediler. Kul hakkı dahil tam bir bağışlanmaya mazhar oldular.

Kıskançlık, gıybeti dedikoduyu doğuruyor. Gıybet eden kendini korumak için yalan uyduruyor. Yalan, iftirayı ortaya çıkartıyor. Sonuç: "Fitne" diye bir facia dünyaya geliyor. Fitne çocuğunu doğuran yalan ve iftiradır. Anlaşılıyor ki kıskançlık kişiyi yiyip bitirmekle kalmıyor. Seni zalim de yapıyor ve ümmeti fesada da sürüklüyor. Fitne çıkarıyor.

Efendimiz aleyhisselam "kıskançlığı odunun ateşi yediği gibi kıskançlığında insanı yiyip bitirdiğini haber vermiştir" yeşerip meyve vermek varken, kesilip kenara atılmış bir odun parçası olmayı kendine reva görüyorsan bir odunluk yap! Kıskan!

Muhabbetle kalın..