Yeni bir hafta sonunun başlangıcıydı ve genç "yeminli gibi" katıldığı derse iştirak etmek için derneğin kapısından adımını attı. Soğuk havalarda terlik giymek için hiç düşünmezdi ancak bahar yüzünü göstermişti ve cemreler ardı ardına düşüyordu havaya, suya toprağa...
Mükemmel bir hava ki insanı parklara bahçelere davet edip, eşle dostla gezip "kafayı dağıtmaya" teşvik ediyordu. Lakin yaşamanın sorumluluğunu hissettiği için genç "kafasını toplaması" gerekiyordu. Sadece kafasını mı? Dağıtılmış nesi varsa hepsini toparlaması gerekiyordu. Oturduğu kırmızı sedirin bir yanına da sırt çantasını çıkardı ve dinlemeye hazır moda girdi.
Beklenen konuşmacıda fazla gecikmeden geldi. Beyaz örtülü masasının ardındaki gıcırdayan sandalyeye oturdu. Hal hatır sorarken sesinin düzelmediğini fark etti genç. Demek ki bu hafta da Kur'andan takip ettikleri yeri biri okutacaktı. Geçen hafta Talak Suresini okumuşlardı açıklayarak. Bu gün ise Tahrim Suresi okunacaktı.
İki saat sonra dernekten çıktığında aklında "ne kaldığını" düşündü genç. Bazı zamanlarda bu soruyu kendine sorduğunda tahtaya kalkmış ve "hiçbir şeyi bilemeyen tembel bir talebe" görür gibi olurdu. Bu gün o tembel talebe gitmiş yerine her şeyi hatırlayan çalışkan bir öğrenci gelmişti sanki.
Ayetler okunmadan önce vurgulanan akıl ve vahiy ilişkisini hatırlardı. "Evet, aklımızın tek bir mühim görevi vardır o da vahyi anlamaktır." Cümlesi çok iddialı geldi ve "diğer işlerimiz?" diyecekti ki "diğer işlerimiz çelik çomak oynamaktır, yani oyun ve eğlencedir" cümlesini duyunca rahatladı.
"Aklımız olmasaydı vahiy ile muhatap olmayacak ve sorumluluğumuz olmayacaktı. Rabbimiz akıl verince Vahiyden sorumlu tuttu bizi" cümlesiyle başlamıştı sohbet.
Okunan ilk ayetten aklında kalan " Ey Peygamber, eşlerinin gönlünü hoş tutmak için Allah'ın helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun?" cümlesiydi. Bu cümleyi hatırlayınca yapılan açıklamalar ve ayetin iniş sebebini bilmek zor olmadı. Bir kimse Allahın helal kıldığı bir şeyi kendisine haram kılmamalı ne surette olursa olsun. Yapmayabilir, sakınabilir ancak haram etmemelidir. Bu arada İmam Şafi hazretlerinin bir uygulamasını da hatırlayalım "Efendimiz (sav)'in karpuz yediğini duymadığı için kendisi de hiç yememiş. Bunlar şahsi hassasiyetler ve zaten haramdır da demez.
İpin ucunu tutup çekince gerisinin geldiği gibi o boğuk sesli hocanın söylediği her bir cümleyi hatırladı. İkinci ayette ne demişti. "Yeminlerinizi kalkan yapmayın" altı çizilecek bir cümle denmişti. Yeminler hakkında yapılan kısa bir açıklama geldi gencin aklına.
Allah insanın şahsiyetine çok değer verir. Kendine bile söz verse sözünü tutmasını ister. Yemin Allah'ı şahit kılarak söylenen bir ahittir. O sebeple rastgele yemin edilmemelidir. Eğer bir hayrı engelleyen yemin etmişseniz yemininizi kalkan yapıp o hayırdan vazgeçmeyin, kefaretinizi ödeyip o hayrı yapın buyuruyor Rabbimiz.
Tabi bu konular Efendimiz (sav)'in kıymetli eşleri ile ilgili münasebetler üzerinden anlatılıyor. Hz. Aişe, Hz. Hafsa, Hz. Mariya ismi geçiyor açıklamalarda. Ancak diğer eşlerini de biliyor muyuz sorusuna gençler tam cevap veremeseler de sıralamaya başlayanlar oldu.
Sohbette konuşulanları hatırladıkça evde annesine neler öğrendiğini anlatacaktı. Zira annesi böyle yerlere gidip gelemediği için gencin anlattıklarını çok merak ediyordu. Çok yönlü bir hayır kapısı olduğunu hissediyordu genci. Öğrendiklerinden sadece kendisi değil aile bireyleri de değişiyordu Kur'an ayetleriyle.
Evine yaklaşmıştı, düşünce dünyasında konuşmanın son kısmında dikkate değer cümlelerini derlemeye çalışıyordu.
"Sonra Allah'ın kötü olarak nitelediği iki peygamber eşi vardı ki onlara acıdı. Peygamber eşi ol da ondan dünya ve ahiret kazancını elde etme, ne acı bir durum. Vah olsun Nuh (as)'ın karısına, vah olsun Lut (as)'ın karısına... Bu kötü örnekleri düşünüp ibret etmek gerekir. Peygamberimiz (sav)de "Kızım Fatıma, babam peygamberdir diye güvenme, ahiret için/hesap için hazırlık yap" buyurmuştur.
Ardından aynı sayfada Rabbimiz iki tane iyi kadından bahseder. Biri Firavun'un karısı ki zulüm görmüş ve "Rabbim beni zalim kavimden kurtar demişti" diğeri de namusunu koruyan İmran kızı Hz. Meryem."
Arada söylenen bir çok kıymetli muhabbet konusu vardı, hepsini bir akşamda bitirmemeliydi konuşacaklarını. Yoksa annesi yemek yedirmezdi diğer akşamlarda maazallah. Bu hafta tam da bize göre bir sohbetti, diye derin derin düşündü ve kapısının ziline bastı.