Kürsüde yapacağı konuşmasını hazırlıyordu. Neler söylemesini gerektiğini derin derin düşündü? Yine bir mezunlar pilavı günüydü ve bu sefer iftar tertip edilmişti. Bu tür yerlerde selamlama konuşmaların da ilçe protokolü önünde irticalen başarılı konuşmalar yapardı.

Derneğin iftar programının duyurulmasına çok emek harcamıştı. Sosyal medya hesaplarından, toplu "sms" lerden, gazete haberlerinden duyurular yapmış, yazarlık yaptığı köşedeki yazısıyla herkese ulaşmaya çalışmıştı. Mezun oldukları okulun geniş bahçesinde serin bir ramazan akşamında hazırlıklar da saray ehline layık bir biçimde hazır edilmişti.

Aynı okulda okumuş, aynı sıraları paylaşmış, aynı derslerde kopya çekmiş insanlar olarak yıllar sonra bir iftar masanın etrafında toplanmış insanlara hitap edecekti. Lakin konuşmasında yer vereceği cümlelere biraz sitem de yükleyecekti. Çünkü vakit gelmesine rağmen icabette ağır davranmaları kardeşliğe sığdıramadı.

Herkesin bir takım işleri olabilirdi, bahaneler de geçerli ve mantıklı olabilirdi. Ancak böyle toplu çalışmalara katılıp arkadaşları görmek her şeyden de güzeldi. O, sevgi ve muhabbeti gönlünde hissedenlere konuşma yapacak olmak rahatlattı içini.

Bir şiirle başlamak güzel olurdu, dedi ve okuyacağı şiirin ilk dizesini geçirdi notları arasına.

Gönlü muhabbete yurt olanlara,
Düşmanına bile mert olanlara,
Fakat öz nefsine sert olanlara,
Ta canı gönülden tazele selam,
Sevgiye, dostluğa, güzele selam...

Besmele, hamdele ve salvele kuralını bilirdi ve eskilerin bir konuşmaya mukaddime olarak kadim bir usulle başlamayı şimdilik tehir edip onun yerine böylesi dizelerle başlayacaktı.

Sonra geçen seneki pilavı düşündü. O günkü açılış konuşması aklına geldi. "İnna fetahna leke fethan" diye başlamıştı konuşmasına. Zira İstanbul'un fethi günüydü pilav dünü. O günlerin ardından bir buçuk ay sonra 15 Temmuz darbe gerişimi olacağını bilemezdi. Adından demokrasi nöbetleri için kesintisiz bir ay kadar meydanlarda bekleyeceklerini de bilemezdi.

Sonra İmam Hatipli olmanın ne olduğunu anlatmak isteyecekti. Okul yıllarından sonra hayata atılmış bu gençlerin, ezberledikleri Kur'an-ı Kerimlerle, okudukları fıkıh dersleriyle, İslam Tarihiyle, hadis ve kelam ilimleriyle ilgileri hangi düzeydeydi. Sevgi ve muhabbetle gönüllerin kaynaşması için tutuşturulmuş bir meşale olan İmam Hatip Neslinin milletin hayatına ne katkı sunmuştu?

Kürsüden çok iddialı bir söz sarf edecekti. Milletin bin yıllık tarihinin değer yargılarıyla biçimlenmiş İmam Hatipliler bu milletin "tuzu" idi. Değerlerine sahip çıkmış olarak hayatına devam edecek nesillerin böyle toplantılarda birbirini görüp güzellikleri hatırlamaları çok faydalı olacaktı. Tuz kokarsa, ne olurdu bu necip milletin hali?

"Başarı" kelimesi üzerinden yapılan baskılar yerine "çalışmak ve dürüst olmak, vatanına sahip çıkan ve değerleriyle barışık bir nesildi beklenen. Babalarımız bizi, dinini diyanetini öğrensin diye bu okullara gönderirdi şimdi bu niyet de değişti biraz, diyecekti kürsüde konuşmaya hazırlanan adam.

Sonra derneğinin faaliyetlerini sayıp dökecekti. Vefakar bir yönetim olarak geçen sene avefat eden değerli hocası Sami Koparan'ın yad programı, haftalık sohbetler ve dersleri, sekizinci sınıflara Teog için yapılan seminerleri, bursları, geleneksel futbol turnuvasını vb... Tek tek ve kısa kısa sayacaktı.

Rahmetli Hikmet Şahin Hocası adına tertip edilen geleneksel 4. Futbol turnuvasını birlikteliğe katkısından bahsedecekti.

Ayrıca iftar yemeğinin hazırlanmasında maddi manevi katkı sunan cömertlere de bol teşekkür edecekti. Konuşma hazırdı ancak boş beyaz sandalyelere karşı konuşma hoşuna gitmeyecekti. Başını çevirip bayanlar da tarafına bakmayı da ihmal etmeyecekti.

Bir selamlama konuşması uzun olmamalıydı. Zira Cem Taşkıner'in ilahileriyle mest olacak, Erdoğan Aydın'ın ezgileri coşacak, Hafız Mehmet Kızılaslan'ın tilavetiyle huzur bulacaktı. Yerinden kaktı, notlarını yazdığı kağıtlarını kopardı cebine yerleştirdi. Mezunlar iftarında kürsüye çıkıp konuşma yapacaktı biraz sonra.