Yok aslında böyle bir fotoğraf... Hayal gücümüzün engin sınırları içinde tahayyül ediyoruz bunu.

Yüce Yaratıcı, var kıldığı bu maddi alemin içinde, yine kendisinin oluşturduğu bu manevi dünya bizim için bulunmaz bir imkan.

Şairin "Hangi resmime baksam ben değilim" dediği o albümlerden bir resim değil bu. Hayal dünyamda, zamanını dikkate alarak çektiğim sararmış siyah beyaz bir resim. Bu resim insanlık aleminin en büyük, en sevimli davranışını içeriyor. Böyle bir albümde yeri yok onun.

En mükemmel kameralarla da sabitlenmiş değil. Ancak o kadar net, o kadar berrak ki. O resme her nazar edişimde neler neler açıyor önüme bir bilseniz.

Bir zamanlar "Resim çektirmek adetim değil." diyen öğretmenlerimizle dondurduk zamanı ve mekanı. Koparmadık irtibatı aradaki dostlukları öğüten zamana rağmen. Çok sevgili arkadaşlarımızla yurdun dört bir yöresini gezerken geleceğe emanet ettiğimiz mutlu anları sabitledik bir karede. O resimlerden bazılarına hayatımızın dönüm noktalarına notlar düştük gelin ve damat elbiseleri içindeyken. Bir ünlü ile çekindiğimiz resimlerle kim bilir hangi kapıları aralıyoruz, ya da aralamak için saklıyoruz.

Ya çektiremediğimiz resimler... Nerelerde ve kimlerle resim çekinseydik ki; şimdi bakarken onur duyacağımız bir belge olurdu. Belki de gösterişe meraklı derin duygularımızı dalgalandırırdı.

Ah şu fotoğraflar... Sadece bir kağıt parçası olsaydı keşke. İçki için derler ya "Şişede durduğu gibi durmaz." sanırım aklımız ve hissiyatımızla çevremizdeki hiçbir şey sadece kendisini temsil etmiyor. Biz, onları olduklarından farklı kılmak istediğimizde onlar farklılaşıyor. Kullandığımız cep telefonları, üzerimizdeki elbiseler, ayağımızdaki markalar, oturduğumuz makamlar bir anda bambaşka oluyor. Biz mi onları onlar mı bizi değiştiriyor bilemiyorum ama birdenbire farklılaşıyorlar.

Şu elimizde olmayan, ne olduğunu da merak ettiğimiz fotoğrafı unutmadınız tabii. Tüm anlattıklarım ruhen hazırlanmamız içindi. Size ve başkalarına basit gelebilir belki. Algı dünyalarının farklılığını kabul etmemiz gerektiğini de yedeğimize alıp, karşılıklı saygıyı elden bırakmayarak görünmeyen resme bakmaya çalışalım.

İhtiyar dünyanın kambur sırtından nice değerliler geldi geçti. İnsanların değerlisi, en Sevgilisi de varlık aleminde ömür süresini doldurunca "refiku'l ala"yı (yüce dostu) tercih etti.

En büyük emanetini ve hayranlıkla izleyebileceğimiz hayat tablosunu da bize hediye bıraktı, gitti. Bir resim albümü diyelim buna. Baktığımız her karede kendimizle o resim arasındaki mesafe kadar, özlem ve hasret duvarları görüyoruz.

Bunca zaman aralığından sonra bu vuslat izdüşümünü ancak bu şekilde giderebiliyoruz. Şiirin kelimeleriyle bina ettiğimiz bu anlam manzarasını, hayal ikliminde sararmış bir resim olarak izlemek istiyorum.

Yüksekçe bir yere çıkmışım, sağ yanımda Sevgilinin sevgili amcası, sol yanımda henüz taze muhibbi (seveni) ile, aşağıdaki düzlükte, şehirlerin anasına yönelmiş onlarca insan. Yeryüzünün ilk binasını barındıran kuru topraklara bölük bölük akıyorlar. Öyle bir bölük geliyor ki seyredenler bir hayretle ürperiyor bu ihtişam karşısında. O yiğitlerin arasında olduğunu bildiğimiz sevgililer Sevgilisi... Bir muzaffer ordu, bir muzaffer Komutan... Yerdekiler böyle iken kim bilir göktekilerin hali nasıldır.

Yürüyüş bitmiş, kentin giriş kapısına ulaşılmıştı. Gözlerimizi ayıramadığımız Sevgili neden dimdik değil? Neden başı yukarıda çevresindekileri hafif küçümseme ve sevgi ile selamlamıyor. Bir zaferin, bir övüncün boy göstereceği bir anda O ne yapıyor? Başındaki siyah sarığıyla birlikte, başını eğmiş, sakalları devesinin hörgücüne değecek kadar eğilmiş dudaklarında bir cümle "Her şeyi yapan Sensin Rabbim." diyor. Önünde şairleri, şiirler okuyarak giriyor şehre... Susturulmak istenen şairlere de müsaade ediyor ama kendisi Yücelerde, yüceliklerde.

Hangi insaf sahibi demiyorum, hangi insafsız, iki kişi olarak terk edilen ana toprağına on bin insanla, insanlık getirirken bu kadar mütevazı olabilir.

Ey yaşlı tarih çek bu fotoğrafı. En yüksek mega piksel kameralarınla çek. En büyük boyutta en parlak biçimde çek. Usta yorumcular bile "biz bunu yorumlayamayız" desinler ve Musa'nın sihirbazları gibi acizliklerini ibraz buyursunlar.

Yok bu resim elimizde. Fakat elimizdekilere mi malikiz sadece; ya yüreğimizdekiler, ya hislerimizdekiler, ya algı dünyamızdakiler...

Ben işte bu resme bakıp aklımdan geçenleri anlatırken sizlere, sizler de birkaç sahife ötedeki tarihi bir kareye bakıp, kim bilir neler hissedersiniz.

.