Sayın Necla Arslan KURT Hanımefendi,

Bir yazar uzmanınız olarak kanaat getirdiğim düşüncelerimi, yedi yıllık kalem ürününüz olan (yedi yıldır roman yazıyorum beyanınıza dayanarak) romanlarınızı yedi günde bitirdiğimi ifade etmeliyim. (Tabii ki yazmak zor, okumak ise kolaydır) Hayatım boyunca bu kadar hızlı ve heyecanla okuduğum nadir yazarlardansınız.

Belediyemizin dördüncü kitap fuarı çerçevesinde okulumuza davet edilişiniz... Öğrencilere okutulsun diye iki koli Asiye isimli kitabınızın gönderilişi... Müdür Bey'in ricası ile incelenmek üzere tarafıma tevdi edilen romanınızın görev sebebiyle kısa bir sürede okunarak beğeni ile takdirlerimin ifade edilişi.... Hakikatli bir tanışmanın ilk basamaklarıydı.

Bir cuma sabahı okulumuza konferans için geldiğinizde "bizim insanımız, bizim yazarımız, bizim kız kardeşimiz" diyebileceğimiz bir atmosferde konferans vermiştiniz. Okul yemekhanesindeki lezzetler damağınızda hafif hafif erirken kütüphanemizde yazarlık kursu öğrencilerimizle tatlı tatlı muhabbet etmişsiniz bir Cuma saati.

Aslında genç bir yazar olarak çok da merak etmemiştim sizi, hatta basit görünmüştü satır aralıkları seyrek olan kitabınız. Fakat olaylara yaklaşımınız, derdiniz, endişeniz, verdiğiniz mesajlar romandaki kurgularınız, akıcı ve sade uslubunuz bir an önce kitabınızı da yani "Asiye Zalimin Kızı" kitabınızı da gün içinde okumama vesile oldu. Kendi adıma olsaydı kitabınızı satın almayı düşünmüyordum. Çünkü zaten bizi yazmışsınız. Hatta bir kısmı benim yaşadığım olaylardan müteşekkil. Bildiğimiz şeyler deyip birkaç sayfasını okuduktan sonra kapatabilirdim.

Lakin insan, çekindiği toplu fotoğrafta nasıl ki önce kendini arar, nasıl çıktığına dikkat eder ise ben de "acaba bizi nasıl yazmış?" sorusunun cevabını aramak maksadıyla okumuşumdur. Bilemedim şimdi. Gençler elimdeki isimleri aşk kokusu veren kitapları gördüğünde "ne derler?" endişesine kapılmadan durmaksızın ya da duraksamaksızın okudum, okudum, okudum... Nihayet 27 Şubat perşembe sabahı, ezanların okunduğu vakitte Görücü Usulü Aşk" üçlemesinin son kitabı "İkinci Bahar"ı bitirdim. 24 yaşındayken, gönlünde başkasının aşkı olan öğretmen Mehmet'le görücü usulü ile evlenip, bebeğini düşük yapmasıyla bir yıllık yalnız ve mutsuz evliliğine son veren... Sonrasında mide kanserinden vefat edecek olan Burak'la mutlu on iki yıllık evlilik... Ardından iki çocuk annesi olarak ilk aşkı Mehmet ile ikinci baharını yaşamış olan Nazlı, gözlerini kapatırken ben de kitabın arka kapağını okuyordum.

Üslubunuz, işaret ettiğim gibi oldukça sade, akıcı ve etkileyici. Anlamadığımız hiç bir kelime yok. Cümleler destanların dili gibi kısa, derli toplu ve maksadını ifade eder mahiyette. Çevre tasvirlerine girdiğiniz yerlerde ortaya çıkan çarpıcı edebi cümleler altını çizmeye değer satırları oluşturuyordu.

Beni saran diğer yönünüz de "Müslüman bir aileyi, Anadolu insanını" anlatmış olmanız idi. Hani derler ya "aile dizisi" işte "aile romanı" demek gerekiyor yazdıklarınıza. Olması gerektiği oranda, dini tutum ve davranışları satırların arasında kahramanların dilinden ve davranışlarından öğrenmiş oluyoruz.

"Seni Bana Yazmışlar" eserinizde anne-babasını bir trafik kazasında kaybeden... Teyzesinin kızı ile birlikte kardeş gibi büyüyen... Lise sonlarda ve Üniversite yıllarında teyze kızı Sıla'ya aşık olan Umut'un içini kemiren duygu ve düşünceleriyle, nasıl davranması gerektiğini öğrendim. Özellikle çağımız gençlerinin karamsar dünyalarına bir mum yaktığınızı gördüm.

"Görücü Usulü Aşk" isimli kitabınızın ismi bile dikkat çekici. Hem görücü usulü hem de aşk... Evlilik konusunda bildiğimiz iki tavrı kitap başlığında nikahlamışsınız. Boşandıktan sonra tekrar aynı kişiyle evlenmenin usulünü/ yöntemini (yani nasıl olması gerektiğini) çok güzel bir şekilde ortaya koymuşsunuz.

"Asiye" isimli kitabınızda ailesi parçalanmış babası ölünce başka kocaya gitmiş umarsız annenin büyükanne tarafından yetiştirilmiş hırçın bir kızın nasıl evlilik ve evlilik sonrasında ne tür sıkıntılar çekebileceğini komik, sade ve duygusal cümlelerle gözler önüne sermişsiniz.

Ve'lhasıl kitaplarınızdaki ortak konu olarak tespitim şu: Bir roman cercevesinde farklı açılardan evliliklerin irdelenmesi. Tabii bu evliliklerin tuzu biberi aşk. Çağımızda ekranlardan yanlış yöntemlerle ve aşırı sulu dozda takdim edilen aşk anlayışlarının yanında "bizim tarzımız olan aşkı" okuyucuya takdim ediyorsunuz.

Hiç sıkılmadan, darlanmadan, bir solukta bir eser ortaya çıkarmışsınız sanki. Kalem kelimelerin izini takip etmekte zorlanmış olmalı. Çünkü okuyucu olarak göz kaydırma hızım, dik yamaçlardan aşağı süzülen kayakçılar gibiydi. Sayfanın üst satırlarından aşağılara akarken heyecandan ölebilirdim.

Kitapların üzerindeki renklendirmeler, daha çok bayanlar okusun atmosferini verse de yani pembeli/ eflatunlu tonlar ağır bassa da biz erkekler de keyiflice okuyabiliriz.

Kaliteli bir yazar nasıl olur? Değerli bir edebi eserin özellikleri nelerdir? gibi edebiyatımızın temel sorularını sorup elde ettiğimiz ölçüler üzerinden eserlerinizi sıkıca tahlil etmek mümkün iken bu girdapta boğulmak istemem.

Bu saplantı içine düşmeden okunduğunda, okuyucuyu bilgi açısından besleyecek, kurgu açısından tatmin edecek, anlatım açısından lezzetler takdim edecek romanlar olduğunu ilan ederim.

Bir yazar uzmanı olmasam da okuduğum yazarların üç beş kitabını bitiririm ve ondan sonra edebiyat öğretmenliği bilgimi konuşturarak bir şeyler karalarım.

Kitabınızda daha önce ifade etmiş olduğum (İnegöl'deki kitap fuarında) dilimizde hiç kullanılmayan, sizin icadınız kelimeler üretmiş olmanız... Yine halk arasında böyle kullanılmıyor, diye uyarıda bulunduğum cümleler... Ayrıca şu şu kelime yanlış yerde kullanılmış ya da yanlış kelime kullanılmış diye not düştüm tespitlerimi fotoğraflayıp size göndermiştim.

Bir ilkokul mezunu olarak çok kitap okumanız ve ailevi şartlara rağmen yani başlangıçta yazar olmanıza karşı çıkan eşiniz ve hayat meşgalesi olan üç çocuğunuzun yanında böyle tatlı ve keyifli eserler ortaya koymanız beni etkilediği gibi öğretmen arkadaşlara söylediğim reklam cümleleri oldu bu bilgiler.

Yazarın amacıyla okuyucunun amacı arasında oluşturulan doğrusal köprü, eserlerinizde çok güzel bir noktaya varacağına umudum kesindir.

"Niyet hayır, akıbet hayır" cümlesinden yola çıkarak vermiş olduğunuz güzel dini bilgileri ve ahlaki tutumları romandan etkilenebilecek her türlü okuyucu için rehberlik edebilecek düzeyde.

Zor, geçimsiz aşkları ve aşıkların birbirine yakınlaşma biçimlerini anlatış tarzınız günümüz gençliğini de etkileyecek belki hayatında da bir ışık tutacaktır.

Ayetleri... Özellikle ölüm riskini göze alıp doğuma giden Nazlı'nın "elem neşrah leke sadrek" (senin göğsüne rahatlık vermedik mi?) okuyuşu... Yer yer hadislerin telaffuzu...

Birlikte namaza, huzura durmaları... Pencerenin önüne saksıda sarı çiçek bırakılırsa evde hasta var, gürültü yapmayın; kırmızı çiçek bırakılırsa evlenecek kız var gibi kültürümüzün güzelliklerini gönül gözüyle gözlerimizin önüne sermeniz konu hakkındaki samimiyetinizi beyan eder görünüyor.

Bu güzel eserleri okuduktan sonra bu kültürde beslenecek öğrencilerime kitapları verecek, onların kendi arasında okumasını ve gönüllerine dokunmasını bekleyeceğim.

Özellikle test kitaplarından başına kaldıramayan üniversite adaylarının kafa dinlendirmek, gönül ferahlatmak için okuyabileceği eserler olacaktır. Okumak için sıra bekleyenlerin olmasını dilerim.

Eğer dediklerimiz olur öğrencilerimiz eserlerinden istifa ederse günün birinde belki o bilgiyi de sizinle paylaşırım. Umarım başka kitap fuarlarında selamlaşma imkanımız olur.

Yeni çıkan eserleriniz de takip edebileceğimi sanıyorum demeyeceğim zira kendimi tutamadan alıp okumak ve öğrenciler ile paylaşma isteği ruhumda ağır basacaktır. Kendimi tanırım.

Belki bir noktayı daha söyleyip kapatmam gerekiyor. Özellikle bilgi aktardığınız kısımlardaki kesin rakamlar, tarihler biraz "kes-yapıştır" yapılmışa benziyor. Bu konudaki tespiti mi kitap fuarında dile getirmiştim yüzyüze.

Her şeye rağmen hayatı bu kadar net, bu kadar gerçekçi, bu kadar doğal okumak etkileyiciydi. Tekrar etmek gerekirse kültürümüz ve irfani geleneğimizin bilgilerini paylaşıyor olmanız da çok hoş idi.

Bu arada her kitabınızın içine gizlemiş olduğunuz gözyaşı damlalarını bulmayı başardım. Satırlardan fırlayıp kirpiklerinin arasından yanağıma doğru süzülen yaşlar için bir selpak mendil hediye etmenizi beklerdim.

Yani kitabın arka kapağında monte edilmiş bir mendil olsa iyi olurdu. Malumunuz gözyaşları içinde iken harfleri görmek mümkün olmuyor. "Siz de yazarken ağlandız mı?" sorusu da sanırım sorulmuştur size.

Bu duygu ve düşüncelerle... Bundan sonraki edebi yolculuğunuz hayırlara vesile olsun.

Ahmet Taştan

Edebiyat Öğretmeni

İnegöl/ Bursa