Ahmet Taştan Hocam ; yukarıdaki yazıda (Gökhan Özcan'ın "Sahibinden Hiç Kullanılmamış Sözler" köşe yazısında) "Yorgunluğun insanın üstüne en çok çöktüğü yer, bir şeyi anlamı olmadığını bile bile yapmaya başladığımız yer..." derken ne demiş olabilir? Tefsirini yapabilir misin? Hürmetler üstadım...

Teşekkürler sayın hocam... Hayattaki en zor şeylerden bir tanesi de anlamı anlaşabilir bir şeyi tekrar anlatmaya çalışmak diye düşünüyorum.

En azından bu cümleyi tersinden okuyabiliriz...

Hayatımıza anlam katan her ne varsa onu yapmak bize yorgunluk vermez.

İlla bir yorgunluk olacaksa etin kemiğin yorgunluğudur o da biraz dinlenince geçer.

Yapmak istediklerimizin ruhuna vasıl olup kendi ruh tarlamızda bunu bereketlendirdiğimizde yorulmak yerine tatlı bir muhabbet hasıl olur içimizde.

"Derdim, bana derman imiş" manasında buna işaret var gibi. "Nasıl bir dert ki aynı zamanda derman, bir hastalık ki aynı zamanda şifa, nasıl bir sevgili ki ondan kaçarken ona doğru koşuyorsun, nasıl bir korku ki içi sevgi dolu..." gibi birçok cümle kurulabilir.

Burada dikkat edilecek nokta; "bir şeyi, anlamı olmadığını bile bile yapmak" dediği konu üzerinde durmak gerekir.

Bu davranış biçimi, vahiy anlayışı içinde karşılığını bulacak bir şey değildir.

Vahyin "yapın" diye emreylediği her farzın anlam sınırlarını biz çizmiyoruz, çizilmiş olarak önümüze geliyor, gönlümüzde yer ediyor.

Vahyin "yapmayınız" diye emrettiği her şey; haram, günah, mekruh gibi kavramlarla isimlendiriliyor. Bunun da bir anlamını biz sınırlandırmıyoruz.

"Anlamı olmadığı" diye ifade edilen durumlar "yaptıklarının değer karşılığını dünyada kimse anlamıyorsa" noktasına bağlanırsa tehlikeli sularda yüzülüyor demektir. Anlam değerini bizim belirlediğimiz davranışlar, bir dönem için kıymetli bir dönem sonra değer kaybına uğramışsa ve siz hala yapar durumdaysanız, gelinen nokta yazarın bahsettiği noktadır sanırım.

İlahi olanla irtibatını kaybetmeyen her anlayış, böyle bir açmaza düşmeyecektir yalnız kalsa da, tek olsa da.

Hz. Ebu Zerr'i (radıyallahu anh) hatırladım...İnsanların yani Hz. Osman (Ra) döneminde dünya malına tamah etmeye (gerçekte ümmet zenginleşmeye) başladığı zamanlarda onları çok ciddi bir şekilde uyardığından "rahatsızlık veriyorsun" bahanesiyle Rebeze'ye sürülmüş idi. Zaten Efendimiz, yıllar önceki Tebük seferinde ne buyurmuştur (sallallahu aleyhi ve sellem): "Ebu Zerr, yalnız yaşar, yalnız ölür ve yalnız haşrolunur." Hz. Ebu Zerr; Yazarın vurgulamak istediği bu duyguya yakın bir noktada duruyor olabilir.

Bir zamanlar sohbetlerde öğrendiklerini titizlikle hayatına tatbik eden gençlerin, fanilerden takdir beklermişcesine "boşuna uğraşmışız, kimse kıymetini ve değerini bilmiyor" diye yakınmaya başladığı haldir bu hal. Bence asıl hatayı geçmişte değil böyle bir cümleyi kurduklarında yorgunluğu da omuzlarına vurmuş olacaklar. "Dün böyle yaptım, bugün de aynısını yapıyorum, yarın da bu şekilde yapar bir halde göçüp gideceğim" diyerek eyleminin nasıl bir ebedilik taşıdığını hissedenler yazarın tarif ettiği adrese hiç uğramazlar.

"Ameller, niyetlere göredir" ifadesi aslında "anlamı" işaret ediyor. Yani "ameller anlamlara göre değer kazanır" desek sanki doğru olacak. Niyetinin kaynağını kaybetmiş insan, çok derin yorgunluklar yaşar vesselam, dostum

Daha fazla tefsir yapmayalım düşündükçe aynı manayı tekrar etmekten korkmaya başladım.