O ihtiyar peynirciyi ve kahvaltı dükkanını sora sora güçlükle bulabilmiştim. Çarşı esnafına klasik Bergama tulum peyniri aradığımı söyleyince "varsa onda vardır" diyerek yönlendirdiler.Bergama eski kent merkezinin arka sokaklarından birinde "Kahvaltı Salonu" yazan tabelasıyla o küçücük dükkanı bulmam biraz zaman aldı.Açıkçası market veya mandıra gibi bir yer bekliyordum.

Öğleye geliyordu. İhtiyar peynirci dükkanın önünde oturuyordu. Şöyle bir süzüp "kahvaltı mı istiyorsun?" diye sordu. Başımı sallayıp masalardan birine oturdum. Sıcak süt, bal, kaymak ekmek ve peynirden oluşan mütevazı kahvaltıyı hazırlayıp titreyen elleri ile masama bıraktı. Tekrar kapının yanındaki sandalyeye oturdu.Karnımı doyurduktan sonra camlı buzdolabını işaret edip "Eski tip Bergama tulum peyniri arıyorum. Varsa sende varmış. Öyle dediler" dedim.

Cevap vermeden öylece oturduğu yerden sokağı seyretmeyi sürdürdü. "Kuru sert Bergama tulumu, çocukluğumdaki tadı arıyorum. Şimdikiler kaşar gibi yağlı ve gevşek. Klasik Bergama tulumu bulamıyorum. Çarşıda kime sorsam sizi tarif etti. Sizde de yoksa hiç arama dediler." Diye üsteledim. Ayağa kalktı. "Az bekle" diyerek dükkandan çıktı gitti.

Dükkanda bir başıma öylece kaldım. Bu arada gelen giden olsa ne diyeceğimi düşünürken bekleme süresi uzadıkça tedirginliğim arttı. Tabelasından masa, sandalyesine, pirinç kefeli, döküm terazisinden buzdolabına kadar her eşyası yıllar öncesinden izler barındıran "köhne" kahvaltı salonunda on dakika kadar bekledikten sonra bizim ihtiyar kapıda belirdi.

Titreyen elleri ve hayli kambur ağır yürüyüşüyle getirdiği peynir kalıbını tezgahın üzerine koyduğu yağlı kağıdın üzerinde kesip çıkardığı iki dilimi bıçağının ucuyla tabağıma bıraktı. Tüm bunları yaparken yine konuşmadı.

Aradığım peyniri bulmuştum. Hazır bulmuşken çokça alayım istedim. Vakum olanağı var mı? Diye sordum. "Kaç kilo lazım?" diye sordu. Sonra "yarın bu saatlerde gel al" dedi.Yine sandalyesine oturdu.

Beklesem gün içinde alabilir miyim? Kargo olanağı var mı? Diye üsteledim. Sadece "yarın gel al" dedi. İzmir'e devam edecektim. Peynir uğruna Bergama'da konaklamaya karar verdim.Ertesi sabah kahvaltı için erkenden dükkanın yolunu tuttum.

Dükkanın önündeki sundurmada kahvaltısını bitirmiş üç kişilik aile kalkmaya hazırlanıyordu. İçeride aile reisi olduğu anlaşılan sakallı irice adam ise bizim ihtiyarla tartışıyordu. Adam bir gün önce başıma geldiği gibi peyniri beğenip dolabın içinde gördüğü peynirlerden satın almak istemiş ihtiyar ise "onlar sahipli" diyerek satmayınca söylenmeye başlamıştı. Sesini yükseltip "Böyle esnaflık olur mu? Madem satmayacaksın niye vitrine koyuyorsun?" diye söylenince araya girmek istedim. İhtiyar bana bir sus işareti yapıp karışmamı istemedi.

Hesabı ödeyip bağıra çağıra söylenerek arabalarına binip uzaklaştılar. Arkalarından öfkeyle bakan peynirci "İnsan dediğin peynir misali, sabırla helva olur ama kimsede sabır kalmadı. Kusuru da hep başkasında arıyorlar" diye söylendi.

Dün sipariş verdiğim peynirlerin vakumlanmış ve hazır olduğunu görünce teşekkür ettim. Kahvaltı yapmak istediğimi söyledim. Kahvaltı için hazırlık yaparken neden karışmamı istemediğini sordum. İçerlemiş olduğu halinden belli oluyordu.

- Parayla her iş olur sanıyorlar. Hak edeceksin önce. Sen bir gün bekledin o peynir için. Akşamüstü köye gidip yükleyip geldim. Sabah vakuma gönderdim. Hazırı görünce farkı neyse verir alır giderim diye düşünüyorlar.

- Ne dedin adama?

- Biri ayırttı. Akşamüstü uğra, ayırtan almaya gelmezse veririm dedim. İnsanın mayası şişkin olmaya görsün, eline yüzüne bulaşır rezil eder böyle. (DEVAM EDECEK)