34 yıllık ömrünün yarısını, yani tam 17 senesini Hizmet Hareketi içerisinde geçirmiş; ama hareketin başındaki isim tarafından artık ‘dönek ve satılmış’ olarak adlandırılmışlardan biri olarak yazıyorum bu yazıyı.

Dönekliğe ya da satılmışlığa takılmadan; hareketin tepesinde yer alanlar ile alt tabakadaki samimi, inanmış kesim arasındaki farkı göstermeye yönelik bir gayret olarak değerlendirilsin bu yazım.

Hizmet hareketinde kaldığım süre zarfında beni en çok etkileyen şiir kuşkusuz İbrahim Sadri’nin ‘Benim abilerim vardı’ şiiridir. Arka fonda enstrümantal bir müzikle bütünleşmiş şiir, abilerin fedakarlıklarından bahseder.

Benim de abilerim vardı. İbrahim abim vardı mesela. Gecenin bir vaktinde teheccüte kalkıp; hayatında ilk defa görüp tanıdığı gençlerin namaz kılmaları için dua eden, seccadesini gözyaşlarıyla ıslatan İbrahim abim.

Annesini, babasını, sevdiklerini, yurdunu ‘Allah’ın rızası istikametinde bir dünya’ hayaliyle terk eden, Avustralya’ya uçan Asım abim, Türki Cumhuriyetlere giden Ahmet kardeşim vardı benim.

Bu devirde ‘Asrı Saadet Müslümanları gibi yaşanır mı’ düşüncemizi ortadan kaldırıp; Musab bin Umeyr ahlakında, Enes bin Nadr inanmışlığında yaşayan, konuşan, kalkan, oturan Zafer abim vardı.

Benim tanıdığım abiler samimiydi. Benim tanıdığım abiler içtendi. Allah’ın rızası dışında bir düşünceleri yoktu.

Siyasetle işleri yoktu. “Peygamberimizi gördüm rüyamda, twitleri 3’e katlayın dedi” türünden saçmalıkları yoktu.

Hasbiydi hepsi. Beklentisiz, sadece milletin imanını selamette görme arzusundaydı. Onun için eğitim de eğitim diyorlardı o abiler.

Ben hiç pişman olmadım o abileri tanıdığım için. İyi ki tanımış, iyi ki üniversitede 5 yıl, sonrasında 12 yıl içlerinde kalmışım.

Fakat ister istemez bugüne bakıp da hem o insanlara acıyor, hem de o insanların bu saf ve temiz duyguların istismarına üzülüyorum.

Vaazlarını hıçkırıklarla dinlediğimiz ve ‘Hocaefendi’ olarak gördüğümüz zatın ‘Hey Gidi Günler’ diyerek seslendiği gibi seslenip bitireyim yazımı.

Ve birgün Hey gidi günler diyeceksiniz.

Meğer tatlı günler o günlermiş diyeceksiniz. Belki bende öyle diyeceğim. Ama belki yerin altında belki de yerin üstünde bende öyle diyeceğim.

Hey gidi günler

Tam yaşanılacak günlermiş. Hiç durmadan, gecelerinde koşulacak günler, hiç durmadan soluk soluğa küheylanlar gibi gündüzlerinde koşulacak günler...

Ben de diyeceğim sizde diyeceksiniz

Bugün belki hicranlı günler, belki hasretli günler. Ama bir gün gelecek özlenen günler olacak.

Hey gidi günlerdi o günler. Çünkü o günlerin içinde Allahın hoşnutluğundan başka mülahaza yoktur. Çünkü o günlerde büyüklük yoktu Çünkü o günlerde herkes küçüktü. Çünkü o günlerde herkes neferdi.

Çünkü o günlerde ağabeylik yoktu. Çünkü o günlerde herkes turnikeye evvel girmiş olmanın hesabını yapmıyordu. Çünkü o günlerde İnsanlar arasında insanlardan bir insan ol vardı. Sende hey gidi günler diyeceksin.

Hey gidi günler... Ne kadar arkada kaldınız, bizden ne kadar uzaklaştınız. Biz ne kadar büyüdük, siz ne kadar küçük kaldınız Ah hizmet günleri... Ah içine başka mülahazaların girmediği günler.

Ben o günleri özlüyorum. İçinde ananasların, rafinerilerin, bedduaların, ihsan-ı ekmel denilip siyasetin olmadığı o günleri.

Mutlaka abilerden de özleyenler vardır da; bir de içlerini dökebilseler…