Tutmasınlar, diyordu hain FETÖ darbesi sebebiyle açığa alınan matematik öğretmeni. "Beni adi suçlardan açığa alsınlar hatta hapse atsınlar ama devletine, milletine hainlik etmek gibi bir suçlama yapmasınlar ve onlarla aynı suçtan açığa almasınlar."

Meydanları dolduran onca insan içinde yanlış anlaşılmaya müsait, ötelenmeye, örselenmeye müsait bir zaman ve zeminde, derdine ortak olacak birkaç meslektaşıyla İnegöl Belediye meydanında hemhal olan öğretmen, gecenin ilerleyen saatlerinde evine dönüyordu.

"Meydanlara çıkın" emrine itaat etme gücünü bir kurtuluş ümidi gibi görmüştü. Kendisinde bu gücü bulmuş bir eğitim gönüllüsü olarak mahzun bir sima ile dik duranlar arasındaydı. Konuşmalarında suçlayıcı bir üslup kullanmıyordu ama çok şaşkın ve kırgındı.

"Onların bir sohbetlerine katılmamışım, bir kez himmet adı altında para vermemişim ve en önemlisi kendimi asla onlardan hissetmemişim ama şu zalimlerin darbesi sebebiyle onlardanmışım gibi bir muamele görmek çok zoruma gidiyor. Geceleri uyuyamıyorum." diye yakındığında dinleyenleri arasında yüreğinin Cumhurbaşkanının yüreğine yakın hisseden biri "bir yanlışlık varsa muhakkak ki dönerler. Zira zalim değildir yöneticilerimiz. Sapla samanı muhakkak ki ayrılacaktır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" gibi kadim bir ilkenin müntesibi bir yönetimden bahsediyoruz, burada. Ancak biraz sabır etmek lazımdır, demişti.

Diğer mağdurun ciğeri daha yanıktı ve yanlışını beyan ederek kendi masumiyetini beyan ediyordu. "FETÖ'nün bir tane kitabını okumamışım, bir vaazını sonuna kadar dinlememişim. İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Evet, bankada biraz paramız var, çocuğun ödemesini oradan yapıyoruz, ha bir de hanım malum Aktif Sen'e üyeydi, vazgeçiremedim, uyandıramadım. Ancak ben 2004'te ilk üyeliğimden bu güne kadar Eğitim Bir Sen'den hiç ayrılmadım" dediğinde teselli etmek de zorlandı dostu.

Evet, üye olduğu sendikasına da güveniyordu. Böyle tefrika dolu zamanlar gönülleri de perişan ediyor, gözleri de yaşla dolduruyordu. Evlatlarının hainmiş gibi muamelelere maruz kalacağını düşünen bu imam hatip mezunu eğitim gönüllüsünün yolu daha da uzun görünüyordu. Sabır şerbetlerini bardak bardak içmesi gerekiyordu.

Bu durumlar dostuna şunları hatırlattı: Peygamber Efendimizin ashabından üç kişi, Tebük Seferine imkanları müsait iken çıkmamıştı. Tembellik onları Medine'de oyalamalarına sebep olmuştu. Seferden geri dönen Peygamber Efendimiz (sav)onları toplum içinde ikinci bir emre kadar yalnız kalmalarına hükmetmişti. Onlar kalplerini fitneden korudular. Tövbe üzerine tövbe etmişlerdi. Kimse onlarla konuşmuyordu, o kadar kalabalık içinde onlar yalnızlığı yaşıyorlardı.

Elli gün sonra Allah kabul etmişti tövbeleri. Zira dünya onca genişliğine rağmen dar gelmişti onlara. Ancak onlar gönüllerinden başka bir ihaneti barındırmadılar, sadakatlerini ispat etmişlerdi.

Sosyal günahların bedeli çok farklı oluyor demek ki. İnsana çok ağır geliyor. Kendi(!) vatanına, kendi(!) devletine, kendi(!) bayrağına, kendi(!) milletine bu kadar derin ihaneti akl-ı selim, kalb-i selim sahibi olan hiçbir kimse kabullenmiyor. Artık onlarla yan yana durmak insanları da ürkütüyor. İnsanların korkak ve onların da yiğitliklerinden değildi bu hal. Bir ahlak, bir etik problemi olarak görüyorlar artık.

Toplumun her organına yayılmış bu "ur"dan milletin, devletin kurtarılması gerekiyor. Bunlar "dini" bir "maske" gibi kullanıp kendi kurguladıkları senaryolarının aktörleri olarak sahnedeki yerini aldılar ve ihanetle yaftalandılar.

Hatta bu olanlar şunu hatırlattı:

Tevbe Süresi 31. Ayette buyurduğu gibi "(Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (Hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. " diyor ya... Bazen insanların aklına bu ayetle kıyaslamak geliyor gelişen olayları ve ortaya konulan bağlılıkları. Kafirlerle dostluk kurmak ve onlara işbirliği yapan ve büyük saydıkları insanın ağzından çıkan cümleleri Kur'an daki bu ayetler ışığında tartmaları gerekmez miydi?

Allah, basiret versin aldatılmışlara, Allah sabır versin aldatıldığını fark edenlere.