Eğitim öğretim döneminin ilk yarısı, iyisiyle kötüsüyle; sevabıyla günahıyla; başarısıyla başarısızlığıyla Cuma günü bitiyor. Bir söz var 'Bir bitiş ya da bir ölüş son değil yeni başlangıçların ya da yeni doğuşların başlangıcıdır'. İki yıldan beri dünya Covid-19 pandemisinin kıskacında, bu kıskaç şöyle böyle değil adeta cendere gibi bütün insanlığı adeta dişlilerinin arasında boğup ezecek gibi hiçte merhamet duygusu yok. Bu pandemiden dünyada ki bütün sektörler olağan üstü etkilendi, hem de ne olağan üstü. Bütün sektörlerde üretim ve tüketim alanlarında olduğu gibi sosyal hayat da etkilendi. Sosyal hayatın etkilenmesinin en çok cezasını ne yazık ki öğrenciler ve çocuklar çekti. Önce ki dönemlerde en ufak bir sosyal sorun olduğunda bundan hemen okulların açılıp kapanması akla gelirdi, işin sevindirici yanı bu dönem böyle olmadı, doğrusu öğrenciler adına sevinilecek, toplum adına övünülecek bir durum. Hemen her olumsuz olayda okulların kapanması için gözlerin o sektöre dikilmesi toplumsal geri kalmışlığın bir göstergesi. Yeni mantalitede her sektör kapanır ondan sonra da okulların kapanması zorunluluk ifade ederse o zaman da okullar kapanır düşüncesi hakim, bu eğitim adına ümitlendirici bir yaklaşım.

Bireylerin gelişimi, dönüşümü, başarısı bu edimleri kazanmak için mücadele etmesine bağlı. İnsanlığın varlığından beri bir kuşak çatışması var ve bu kuşak çatışmasının varlığını psikologlar çeşitli aşamalara ayırarak kendi varlıklarının gerekliliğini ortaya koymaya çalışıyorlar ki bu da sektörün varlığı ya da idamesi için gerekli. Pedagoglar ya da psikologlar yeni moda kavramlar bulmak zorundalar, varlıklarının gerekliliğinin toplum tarafından kabul görmesi için. Öğrenciler ya da çocuklar hormonla büyütülmüş ya da kabartılmış gıda ürünleri gibi egoları sabun köpüğü gibi kabartılmış, ukalalık ile kendine öz güvenin iç içe geçtiği bir dönem yaşıyorlar. Anne babalar, çocuğunun her türlü ihtiyacını karşılayarak onların hayat mücadelelerine ya da yaşamlarını tek başlarına devam etmelerine imkan vermiyorlar. Bunun sebebi de 'Ben yaşamadım çocuğum yaşasın' mantığının yaşamlarının merkezini işgal etmesinden kaynaklı. Bu yaklaşımın çocuğun bağımsız yaşamını olumsuz etkilediğini bilen anne baba bir kısır döngü içinde yine aynı hataları yapmaya devam ediyor.

Öğretmenler, yarıyıl tatilinde, öğrencilerinden tamamlanmamış çalışmalarını tamamlamalarını beklerler. Bu beklenti içinde her ders için çalışma kaynakları ve çalışma ödevleri verilir. Öğretmenlerin anne babalardan beklentisi aslında yoktur, öğretmenin beklentisi öğrencisindendir ancak ne yazık ki yeni yetme anne babalar çocuğunun her türlü sorumluluğunu kendi sorumluluğu olarak kabul etmekte. Maalesef yeni yetme anne babalar çocuğunun yerine ödev yapma ya da kaynakları inceleme, tarama sorumluluğunu üstlenmekte, bunu böyle yapmakla iyi anne baba rolünü kapmaya çalışmakta, sözüm ona çocuğunun sonsuz sevgi kaynağında boğulmak istemekte. Anne babalar unutmasın ki 'Kazın ayağı öyle değil.' Çocuğun yapması gereken sorumluluğu yapmasını sağlamayarak, çocuğunun sorumluluğunu gerçekleştirmesine imkan tanımayan anne babalar sorumsuzluğun en büyük kaynağını oluşturmakta.

Tatil dönemleri evet isminden de anlaşılacağı gibi tatil dönemi, bu dönemleri öğrenciler etkili öğrenme, etkili tekrar etme, etkili noksanları tamamlama dönemleri olarak değerlendirmelidirler, yan gelip yatma dönemi olarak düşünmemelidirler. Klasik bir yaklaşım olacak ama yine de hatırlatma da fayda var, öğrenmenin temelini okumak oluşturmaktadır. Tatil dönemlerinde her çocuk muhakkak günlük belli bir sayfa sayısı okuyacak kadar okumaya zaman ayırmalıdır. Çocuğun mental olarak okuma alışkanlığına hazırlanabilmesi için kendine bir zaman dilimi ya da sayfa sayısı hedef koyabilir. Günlük ibadetini yapar gibi günlük okuma zamanı ya da okuma sayfa sayısını insani değer olarak kendine hedef koymayı başarabilmelidir, bu başarıyı sağlayanlar bir farkındalık oluşturabilir. Başarının anahtarı da farkındalık oluşturarak akranlarının önüne geçebilmek değil midir? Başarı emek ister, sabır ister, azim ister, tekrar ister, başarı tembelliği asla sevmez.

'Ben yaşamadım, yaşayamadım, çok çektim, çocuğum çekmesin; benim yaşadığım zorlukları çocuğum yaşamasın; çocuğum daha iyi şartlarda yaşasın.' Mantalitesi içinde hareket eden anne baba çocuğunun gelişmesinin, değişmesinin önünde ki en önemli engellerden biridir. Anne babalar çocuklarının önlerine koydukları setleri kaldırarak çocuklarının gelişimine katkıda bulunmayı sağlayabilmelidir. Öğrencilerimizden çok anne babaların rollerini layıkıyla oynamalarına ihtiyaç var. 'Ben yaşamadım, çocuğum yaşasın.' Mantalitesi hormonlu büyümenin nüvesini oluşturmakta, sabun köpüğü gibi psikolojik dayanıklılığı oluşmayan neslin yetişmesine ortam hazırlamakta, unutulmamalı ki yokluklar yeni buluşların, yeni çözüm noktalarının kaynağını oluşturmakta.