Her gün ve her hafta sonu izlediğimiz yarışma programlarından gözümüzü alamıyoruz. Bazen ailece izlerken iddia bile tutuştuğumuz oluyordur. Televizyon programlarının yapılış amacı kitleye göre değişiyor desek yanılmış olmayız. Mesela: çocuklara, çizgi filmler animasyon filmleri... gençleri için magazin programları, diziler, spor karşılaşmaları ve yorumları, moda programları... olgunların vazgeçilmez programı haberler, Yeşilçam dizileri vb.

Ne ararsanız var evin en baş köşesine oturan kutucukta. Bazen aile bireyleri arasında tartışma meselesi de olsa kimse bu kalıcı alışkanlıktan vazgeçemiyor. Dünya üzerinden televizyon izleme sıralamasında ön sıralardayız.

Vakt-i zamanında bu aleti yabancıları kendi sermayeleriyle kurmuşlardır ülkemize. Bir Truva atı misali. Bir güzel sözde söyle geçer: Kimse girmesin diye evin kapılarını kapatıp sonra da televizyou açıyorlar." Tezat dolusu bir hayatı her gün yaşıyoruz.

Kabul ediyorum ki, beni de etkisi altına alan programlar var. Bazen kendimi sakındırsam da bir merak furyası içinde takip ediyorum. Evlendirme programlarında bahis oynuyoruz; "Bu onu kabul etmez, tipi değil falan gibi." Bazen de bunların arasında çok ilgin hikayeler çıkıyor ibret alınacak. Ama her şeye rağmen daha genç yaşlarda ekranlarda eş seçmeye gelmiş gençlere şaşıyoruz. Aslında bu durum toplumun çözüldüğünü de gösteriyor. Bir aile büyüğünün öncülüğüne olacak işleri şimdilerde Esra Erollara teslim edilmiş olması pek iyi gözükmüyor.

Televizyona en derin ve ilginç tespitleri de yapmış olsak evimizin renkli ve hareketli tablosu olarak duruyor köşemizde.

Televizyonun bunca albenisine rağmen alakasını kesebilen insanlarda var etrafımızda. Onun büyüsünden kendini koparıp derslerinin enginliğine kanat açmış insanlar geleceklerine mantıkı bir köprü kuruyorlardır.

Bazı programlara taş atmadan edemeyeceğim. Öncelikle isimlerine taktığım ve sevmediğim programlar var. Onların farklı versiyonlarını zikretsem siz bilirsiniz hemen. "Çok Güzel Hakaretler Bunlar" isimli programda sunucular çocuklar duymadı değil mi uyarılarını araya sıkıştırıyorlar. Acı ve seviyesiz mizahları ile hangi toplumu nesini yansıtıyorlar bilmiyorum.

Ben bilmem... isimli programda bedavadan bir araba elde etmek için yapmadıkları şey kalmıyor. Hele hele kızlı erkekli birçok insanı arabaya tıkmaları çok aşağılayıcıydı. Şimdi bir nebze iyi. Ancak yarış ve ödülle insanlar nasıl motive olduklarını ekran başından izliyoruz.

Demek ki cennet gibi bir ödül için tüm insanlık harekete geçebilir. Dünya sahnesinden elindeki imkanları kullanarak mükafata kavuşabilir. Ama bunu için programın ismi "Ben Bilmem Rabbim Bilir" olmalı diye düşünüyorum. Benim bildiğim şey Onun bildirdiği ile sınırlı değil mi zaten. O ne derse, nasıl derse o. Başkası kibirlenmek olabilir. O bir şey söylüyorsa ben de ancak ona senin dediğim gibi demekle sorumluyum demek düşer.

Konuyu biraz dağıttık mı ne?

Bazen de çocuklar duysun diye bir dizi yayınlıyorlar. Ekranlardan haykırılan şeyler ancak duyulmak ve görülmek içindir. Eski bölümlerinden birinde o havuç karakterli çocuk bayan matematik öğretmeninin boyuna postuna bakarak "ben bundan sonra matematik profesörü olurum" demişti. Çocuklarımız buradan anlıyorlar ki güzel öğretmenlerden çok iyi ders alınabilir.

Bilinçli olarak bir yana bilinç altımıza gönderilen bu kadar olumlu olumsuz mesajlardan kurtulmanın yolu televizyonla alakamızı azaltmaktır. Ama nasıl?

.