Ruhun inzivasıdır acı
Sözcükler sızlar, sükût başlar rotasız bir kapı ziliyle
Eski çağlardan kalma bir tabloya evrilir yüzler
Michalengelonun yetimliği var şimdi; heykel suratlı donuk gözlerde...

Ey kıyamet kılıklı kalabalık, hoşgeldin evimize
Yoksulluk dağıtıyor meczup rüzgarlar ücra meskenlerimize
Seferler sefalet taşıyor, mola veriyor Azrail evimizde
Matem arsız misafir, süzülüverir sessizce içimize

İnsanlar belirir sonra, uyandırılmış kederlerinden hep beraber
Dudaklarında azledilmeyi bekleyen angarya kelimeler
Sırtlarında ahrete çıkan bu ağrı...onparanın faturası onmadık bir kara haber
Henüz ayırdedemediğim adlar takmışlar

Hüzünle cilalanmış maskeler...
Kirli eller vaftiz edilir bir öksüzün başında; yıkanır, yinelenir teselliler
Oysa bir hüzün bir de sadakat yakışırdı en çok anneme
Yanağında masallar ülkesinde iltica eden babamın elveda busesi

Hıçkırıkların süslediği aksak bir senfonidir yası
Veremli göğsünden geceye düşen sesiyle...
Kar yağmıştı o sabah, kış anamın saçlarında tek gecelik yorgunluk
Soğuk bir elemin parsellenmiş hüznü cefakar yüzünde

İntiharla beslenir mezarlar
Ve ekmek parası darağacında cellatlar rızkını bekler
Bir çocuk bir merdiven çizer defterine
Maiyetinde bir sürü yaranın çobanlığı

Elbet siyaha boyardı güneşi çıkabilseydi gökyüzüne
Gece ve matem, ürperti ve elem, ne çok benziyor anneme
Karanlık düşler ışıksız tünellerde anne uyanık
Ortaklaşa oynanan bir senaryo bu mahşerî kalabalık

Kapı aralığında geceden kalma hayal meyal kahkahalar
Yazgısı ağıtlara mensup gayrimeşru bir ülke şimdi annem
Menzili sevdaya çıkan bu nöbet; ebedi bir bekleyiş
Şimdilerde saklambaç oynuyor bu sığıntı mutluluk bize
Rabbim dualarımı kabul et, babamı geri ver bize
Şiirin kurgusu babasını kaybetmiş bir madenci çocuğunun monologlarıyla örülü bir içsel seslenmedir.

Ayhan ÖZTÜRKOĞLU