Son zamanlarda toplumsal kutuplaşmanın çok tehlikeli bir hal aldığını gözlemlemekteyim. Kutuplaşmanın daha çok siyasi kaygılardan kaynaklandığını düşünmek isterim ama gelişmelerin bir kısmının siyasi kaygılardan kaynaklandığını bir kısmının da yaşama şartlarının olumsuz gelişmesinden ya da olumsuz gelişmesine neden olabilir kaygısından kaynaklandığını düşünmekteyim. Malum Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğundan geriye kalan topraklar üzerine emperyalist güçlere karşı amansız bir mücadele verilerek kuruldu. Bu toprakların her karışında şehitlerimizin kanı var ve bu topraklar o yüzden daha değerli ve daha aziz. Bu anlamda ülkemizin bağımsızlık mücadelesi diğer devletlerin bağımsızlık mücadelesinden daha bir ulvi değere sahip, ülkemizin bağımsızlığı altın tepside sunulmadı çok çetin mücadeleler sonucunda elde edildi.

Her canlı gibi kurumların da bir canı ve kültürü var yani kurumları ayakta tutan onların yaşayan kültürleridir. Kurumların yaşayan kültürü zamanın akışına bakılmaksızın kurumların iliklerinde dolaşarak yaşamaya devam etmekte. Ülkemizin kuruluşunda ve bağımsızlığını elde edişinde şehitlerimizin manevi şahsiyetlerinin değerleri var, bu ülkemizin varlığını daha aziz kılıyor. Ülkemizin bekası söz konusu olunca akan sular duruyor ve her şey vatan için oluyor. Böyle bir kültürün hakim olduğu bir yapıda insanlarımızın arasına nifak sokma çabası güden provokatörler hep var ama aklıselim insanlarımız nifak tohumlarını hep boşa çıkarabilmekte.

Ülkemiz gerek siyasi, gerek sosyolojik, gerek meteorolojik gerekse coğrafik yönden sıkıntılı bir süreçten geçmekte. Bu sıkıntılı sürecin sağlıklı atlatılabilmesi için ülkemizin bekası dikkate alınarak siyasiler ve toplumsal önderler gerekli adımları atabilmelidir. İstiklal ve istikbal insanlarımızın sağduyulu davranmasına bağlıdır. Emperyalist emelleri olan kurum, kuruluş ve kişilere fırsatlar verilmemelidir. Yakın tarih de gördük ki ülkelere demokrasi getireceğiz diye davet edilen dış güçler o ülkenin bütün maddi ve manevi varlıklarını sömürdükleri gibi namuslarını da sömürdüler. Yıllardır Afganistan da, Irak da, Suriye de bunun örneklerini gördük ve daha da göreceğiz. Afganistan'a demokrasi getireceğiz diye giden güçler şimdi gizli kapılar arkasında Taliban ile pazarlıklar yapıyor. Talibanı sevelim ya da sevmeyelim, takdir edelim ya da etmeyelim, ülkelerinden emperyalist güçleri def ettikleri için onları kutlamak gerek. Bu yazdıklarımdan Talibanı desteklediğim yönünde sakın ha sakın bir çıkarımda bulunulmasın, benim kutladığım şey emperyalist sömürü düzeninin yıkılması için verilen mücadelenin sonuç vermiş olmasıdır.

Ülkelerde iktidarların değişiminin seçimle ve halkın isteği ile demokratik ortamlarda olması gerektiğini sonuna kadar destekleyen bir anlayışım bulunmaktadır. Yalan ile dolan ile talan ile darbeler ile iktidarların el değiştirmesine şiddetle karşı olduğumu ifade etmek istiyorum. Siyasi partiler, yapacağı projelerle halkı ikna etmeli ve halkın oyuna talip olmalıdır. Siyasi partiler provokatif söylem ve eylemlerden uzak durmalı, yapacaklarını yalın ve halkın anlayacağı dille ifade etmelidirler. Provakatif eylem ve söylemler içinde bulunanların halk nazarında itibarları yerle yeknesak olmakta, kısacası yalancının mumu yatsıya kadar yanmakta ama o mum dönüp sonra kendilerini yakmakta. Provokatif eylem ve söylemde bulunan kişilerin, kurumların, kuruluşların ve siyasi partilerin olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz olmakta. Yapılanlar ve yapılamayanlar olduğu gibi kamuoyu ile paylaşılabilmelidir. Bunu yapan kişi, kurum, kuruluş ve siyasi partiler çekim merkezi haline gelebilmekte

Olaylara ve olgulara biraz da olumlu yönden bakılabilmelidir. İnsanların umutları ve hevesleri kırılmamalı onların hayattan mutluluk duyacakları mihenk noktaları yok sayılmamalıdır. Bunun gerçekleşmesi için yapılanlar görülmeli, yapanlar takdir edilmeli. Bardağın dolu tarafını görmek hep boş tarafından değerlendirme alışkanlığından vazgeçilmelidir.