Yurdumda insanları ve özellikle de gençleri hasta eden bazı haplar satılıyor. Bağımlılık yapıyor ve her daim onu kullanmaya mahkum ediyor bu haplar. Geçici zevkler veriyor, yüksek doyum hissi ve sonrası hızlı bir sönüş yaşanıyor sanıyorum. Ancak bazı düşünceler ve yapışıp kalan bazı fikirler yıllarca etkisini sürdürüyor aynen ilaçlar gibi. Tedavi olan ve iyileşen hasta, iyi bir müşteri değildir ilaç firmaları için. İlaca bağımlılık ile uyuşturucu haplara bağımlılık arasında ne kadar fark var acaba siz bir düşünün.

Benim merak ettiğim ise insanı hatalı davranışlara iten en kutsal değerlerinin kaybolmasına sebep olan "bozuk fikirlerin" verdiği zarar hangi boyutlardadır? Algılanabilir ya da tespit edilebilir mi acaba? Geçmişte televizyonda dinlemiştik yazar sıfatlı sapık birinden, şöyle diyordu: "Namus tensel(bedeni) bir olay değildir. Vazifemi, işimi vaktinde yapıyorsam; kimsenin hakkına tecavüz etmiyorsam ...sam, ...sam vb. davranışlar yapıyorsam, ben namusluyum!" diyerek namusun maddi boyutunu yok sayıyordu. Maalesef utanarak yazıyorum, iki tarafta memnunsa namus gibi manevi değeri ayaklar altına alan bu fikir çok tehlikelidir.

İnsani değerlerin merkezinden saptırılıp manipüle edilerek "aynı olmayan ve benzerleriyle aynıymış" gibi yutturulan zehirli fikirlere karşı vicdanlardan yüksek bir itiraz vardır. Bu itiraz sessiz bir çığlık, çığ gibi ezecek tüm insanları. "Özgürüm, istediğimi yaparım, benim hayatım kimse karışamaz..." gibi kültürde yeri olmayan ve fındık kabuğunu doldurmayacak fikirler, küçültülmüş beyinleri esir almakta.

Aslına bakıldığında, bir yerde yetki sahibi olmak isteyen hep böyle yapıyor. Şampiyon olmak istiyorsanız, şampiyonu yenmelisiniz. Nasıl yani? Açıklayalım. Mesela A fikrinin hakim olduğu bir yerde, B fikrini hakim kılmak istiyorsanız önce "herkes fikrini rahatça söyleyebilmeli, demokrasi var, özgürlük var." sloganları atmak zorundasınız.

"Özgürlüğe inandırılmış" A fikir sahipleri, farklı fikirlere özgürlük isterken B fikrinin bağlıları mücadelenin yönünü değiştirerek artırır ve niyetini aşikar eder. Gücü topladığında çöker diğer fikirlerin üzerine... Evrim der, dönem der, devrim yapar. Evvelden kalan tüm fikir, biçim, tutum ve ne varsa intikam alırcasına zulmeder, yok etmeye çalışır.

Kerim olan kitapta Yaratan sevdiği kullarını hem kendi zatı hakkı için hem de kullarının onur ve eziyeti için "başkalarına kulluk yapmayın!" diyor. Nefse, şeytana, tağuta, cipte, zalimlere, münafıklara, müşriklere tabi olmayın, inanmayın, diyor. Bununla beraber başta peygamberlere, kitaplara ve Rahman'a uyun, diye adeta dilde tüy bitercesine çırpınıyor. Bu ifadeler bizim katımızdaki kelimeler, yoksa Kudret sahibi Allah dilerse bir emriyle herkesi kendine iman ettirirdi.

Bu bağımlılık yapan, insanı rezil durumlara düşüren "fikir bataklığını" kurutmak için gökten gelen ilahi emirlere kulak vermelidir. Kullara yakışan Rabbinin verdiklerini gönülden arzu ederek samimiyetle uygulamasıdır yoksa en hafif ifadeyle çok ayıp eder ve çok şey kaybeder.

Gönül zeminimizi kaybetmezsek, toplumsal zeminde de etki ederiz. "Ameller, niyetlere göre değer kazanır." Amelin yapılış biçimi şu ya da bu olabilir ama değeri/kıymeti niyete yani kalbin o ameli yaparken ne için yaptığına göre değerlendirilir Allah katında. Bence günlük hayatta herkes böyle ister. Çünkü güven verir, huzur verir. Herkes yönetimi altındakinden, çalışanlarından "samimiyet ister."

Gerçekten gönülden topluma toplumdan gönle bir gelgit yaşanır her zaman. Allah'ın boyasından daha güzel boya yoktur hem. Ancak şeytani işler yapanlar, insanlardaki fıtrat boyasını kazıyarak ya da üstünü kapatarak şeytani yani nefsani boyalar çalıyorlar. Baharda tüm ağaçlara yeşil boya süren, kışın tüm doğaya beyaz bir örtü atarak gönlümüzü mest eden Yaratıcı bilmez mi?

Tabiat zemininde Rahmani kurallar geçerliyken tabiatın ortasında toplumsal zeminde günah işleyen ve günaha göz yumanlar ne halt ediyorlar? Hiç mi düşünmüyorlar? Günah bizden değil biz de günahtan değiliz. Uzak olmalıyız. Helal dairesi geniştir psikolojiden sosyolojiye kadar, edebiyattan tarihin tozlu sayfalarına kadar...

Toplumsal zemini kaybeden fikir, inanç, ideoloji kıyı mahallelerde göçebe hayatı yaşamaya mahkumdur. Bu zemini cesurlar isimlendirir, renklendirir. Pısırıkların, korkakların, suskunların yeri er meydanı değildir.