Çantasını alıp hemen evine döndü. Zaten uğraması gereken markete de geç kalmıştı. Başına toplanan meraklıların çiğnediği kıyafetlerini ve otobüsün altında kalan ayakkabılarını artık umursamıyordu.
Yaşadıklarının şoku hala üzerindeydi ve sakinleşmek için sandalyeye oturup yudum yudum su içti. Ardından kendini koltuğun yumuşaklığına sırt üstü yavaşça bıraktı, düşünmeye başladı. Aynı anda onlarca Defne, yan duvarlarda kendini izliyordu.

"Bugün ne kadar şanslıydı! Kaç kere ölümün kıyısından dönmüştü... Ayrıca yolun ortasında başına gelenleri çocukluğundan beri sıkça yaşamıştı zaten. Fakat durakta olanlar çok farklıydı... Böyle aynanın içinde kalıp bir rüya görmeyi ilk kez tecrübe ediyordu. Defne koltuğun üzerinde birden doğruldu. O gördükleri bir rüyadan fazlasıydı sanki. Teyzesinin evinde kendini bulduğu sabah aynı rüyayı görerek uyanmıştı. Bu güne kadar o rüyadan bazı silik soluk sahneler hatırlardı ama bugün onu tamamen görmüş, hatta bizzat yaşamıştı.

Defne, biraz daha yoğunlaşıp gördüklerini daha net bir şekilde hatırlamaya çalıştı. Başardı da... Yüzüne kezzap atılan kadının aslında annesi, öfkeli adımın da aslında babası olduğuna tamamen inandı. O anda dehşet dolu bir çığlık, aynaların parlak yüzlerinde yankılanmıştı. Sinirlendi ve az önce sehpanın üzerine bıraktığı bardağı arkasındaki duvara yani aynaya hızla fırlattı. Ayna tuzla buz oldu. Aldırış etmedi olanlara. Titreyen ellerini alnına götürüp salonunun ortasında bir sağa bir sola dönüp durmaya başladı.

Anne ve babasını sadece teyzesinin ona gösterdiği fotoğraflardan ve albümlerden tanıyordu. Çünkü o rüyayı gördüğü günden öncesine dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Ama evet, emindi, onlar öz annesi ve babasıydı...

Babasını hiç hatırlamasa da bir insanın böyle bir şeyi nasıl yapacağını aklı almıyordu. Ama bir dakika... Defne neden sinirlenmişti ki? Bu sadece bir rüyaydı, gerçek değildi. Defne, bir anda bunu hatırlayınca çok rahatladı. "Bu sadece bir rüyaydı" diye yüzlerce kere geçirdi içinden...

Defne, ertesi güne mutlu başlayamadı. Yine yarım saat kesintisiz bir şekilde aynasına baktıktan sonra günlük işlerine kaptırdı kendini. Bu mutsuzluğun yalan yanlış anımsadığı sahnelerin kuruntusu olduğuna karar verdi. Bunu çözmenin bir tek yolu vardı; teyzesine her şeyi sormak... Defne hemen telefonuna sarıldı ve teyzesini evine davet etti.
Teyzesi ile ayrı yaşıyorlardı uzunca bir süredir. Meslek sahibi olan Defne evini kendi dekore etmek istemiş ve öyle de yapmıştı. Neyse ki evleri pek uzak değildi. Belirlenen vakitte teşrif etmişti teyzesi.

Nermin Hanımla sohbete başlayan Defne, uzun bir konuşmanın sonunda istediği konuyu açabildi. "Teyzeciğim sana çok önemli bir soru soracağım. Bunu bu zamana kadar neden hiç sormadım bilmiyorum ama dün çok kötü şeyler yaşayınca aklım başıma geldi. Ben neden bu kadar ayna bağımlısıyım?" dedi ağlayarak. Nermin Hanım da endişeyle, "Kızım dün ne oldu ki, ne geldi başına?" dedi ve Defne'ye sarıldı. Defne: "Boş ver, her zamankinden işte biliyorsun" dedi ve devam etti: "Sen sorumu cevapla teyze, biliyor musun nedenini?"

Teyzesi, Defne'nin elini tutup derin derin iç çekti ve anlatmaya başladı. "Kızım... Yıllarca bana bu soruyu sormandan öyle korkuyordum ki. Ama artık büyüdün kocaman bir kız oldun. Aklında soru, gönlünde şüphe kalmasın, ben de omuzlarımdaki bu yükten kurtulayım." deyince gözleri doldu. "Sen aslında ayna bağımlısı değilsin. Sadece annenin senden istediği son şeyi, çok yanlış bir zamanda şok halindeyken duyduğun için bilinçaltın sana aynaya bakmadan yaşayamayacağını söylüyor." dediğinde Defne araya girdi: "Na...Nasıl yani, ama sen bana hep derdin, annemin benden istediği son şey budur" diye. "Ben sana öyle söylerken aklım başımda mıydı sanki?" dedi Nermin Hanım. "Hayır senin bildiğin gibi değil. Çok uzun hikayedir bu... Anlatayım. Sen, annenle babanın kavgasına çok defa tanık oldun. O kahrolası adi adamın annene ne yaptığını gözlerinle gördün" der demez hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Defne, "Ama o sadece bir rüyaydı... (DEVAM EDECEK)

Hilal Ebru İnal