Haftada bir oturduğu beyaz örtülü masanın üzerine hadis kitabı yerine, koltuğu altından çıkardığı Kitabı açtı. O kitabı açınca ne anlatacağını hiç dert etmezdi. Zira İlahi kelamın her bir cümlesi ruhunun engin fikir dünyasına açılan bir kapı gibiydi.

Başını gömüp okumadı satırlarda yazan ilahi anlamları. Karşısında haziran gününün sıcaklığını tenin her cephesinde hissetse de yollarını adımlayarak gelmiş bir avuç genç kız otuyordu. Onlara, yapmış oldukları davranışının ilmihalini anlatmak istiyordu. Aklına, Tebük Seferine çıkış şartları geldi. Havalar çok sıcaktı, hurmalar olgunlaşmış devşirme vaktiydi ve yol da çok uzun idi. Efendimiz (sav) seferin yönünü her zaman gizlerken bu kez açıkça beyan etmişti "yolumuz Tebük'e" buyurmuştu. Hazırlıklar ona göre yapılsın istemişti.

Şimdi, ne zaman sıcak havalarda bir faaliyet yapmak istese aklına bu durum gelirdi. Bu genç kızlar Allah'ın emriyle tesettürlerine sarılarak sıcakların altıda hızlı adımlarla Kitaptan duyacaklarına ulaşmak istiyorlardı. Bu "kıymetli yürüyüş" övgüye değerdi. Zahmetler ardından nice rahmeti çekerdi.

Yoksa bu genç kızlar, Mübarek Ramazan günü hangi televizyon kanalını açsalar çok değerli hocalardan çok kıymetli sohbetler dinleyebilirlerdi. Ancak onlar "yürümeyi" tercih ettiler. Bu yürüyüş onlar için değerli idi. Şimdi kırmızı halılarla döşenmiş derneğin sedirlerinde oturup ayetlere kulak kesilmişlerdi.

Adam onlara ilahi kelamdan okumaya başladı:

"Evet; biz Musa'ya vahyettiğimizde Sen, Sina dağının yamacında değildin." (Kasas 46)

Burada altı çizilmesi gerek bir nokta fark etti. Kitabın başka yerlerinden de bu ifade vardı "sen orada değildin." Bu tür bilgileri "sen bilmezsin" sana ancak biz söylediğimizde bilebilirsin diye vahiy bilgisine işaret olunduğu gibi bir olayın en güçlü delili, en sağlam bilgisi "görmüş olmak" vurgusu yapılmış olmalıdır, dedi. Kavminden kimsenin bilmediği bu durumları sana bir hakikat olarak sunuyoruz. Zira devam eden ayetlerde Tevrat örnek verilecek.

"Senden önce kendilerine peygamber gelmeyen bir toplumu uyarman için..." Uyarılmak için seçilmiş insan, her şeyi ile en mükemmel insandır, peygamberler. Niçin gönderilir? "Rabbinin bir rahmeti olarak." Konu hakkında o kadar farklı alanlara yöneldi ki konuşmaları neredeyse ipin ucunu kaçırıyordu.

Ayetlerin devamında ahirette başlarına bela gelen o sapıklar topluluğu Rahman'a itiraz etmesinler diye "eğer bize de bir peygamber gönderseydin, ey Rabbimiz" demeyesiniz diye. Rahman yarattığını bilmez mi? Küçük bir sıkıntıyla karşılaşmasın hemen, sucu başkasına yıkmaya çalışır ve kendisini zeytinyağı gibi su üstüne çıkarır. Nefsini arındıracağına nefsini savunur.

Bu nefsini öne çıkarma, egoizm hastalığıdır, batının modern zamanlarda dünya milletlerine itelediği bireyselcilik felsefesidir. Bu bireyselcilik hastalığına tutulanlar işte böyle sohbetlere katılamıyorlar. Onlar -istediklerinde- internetten istedikleri hocalardan istedikleri bir şeyi dinleyebilirler. Hatta gözlerindeki gözlüklerle aynı ekranda iki farklı kanal izleyebilirler. Herkes istediğini seyredebilecektir. Herkes kendi bilgisayarında diğer arkadaşlarıyla maç yapabiliyor. Batı birlikte yapılacak işleri tek tek yapmanın keyfi yollarını buluyor.

Bizim dinimiz de, bireysel yapılması mümkün ibadetler için bile cemaatle yapılması emredilmiş. Diğergamlık, başkasını düşünmek vurgusu böylece yapılmış olur.

Bir peygamber gönderme talebi karşılanmış, o kapıdan itiraz gelemez artık. Lakin şeytana uyan nefis taşır insan, yine bir itiraz; "Ona verilen bu kitap Musa'ya verilen Kitap gibi topluca indirilseydi ya?"

İtirazın arkası kesilmeyecek vahiy diliyle kapak gibi bir cümle ile okkalı bir cevap çarpılıyor yüzlerine zalimlerin "peki onlar Musa'ya verilen kitabı da inkar etmemişler miydi?" Zalimler de ağızlarındaki baklayı çıkarıyorlar "Biz, aslında bunların hiçbirine inanmıyoruz." Hoppalaaaa.

Kitaptaki bu ayetleri okurken Rabbimizin uyarılara kulak asmayanlarla nasıl mücadele ettiğini de bilmek gerektiğinin altını çizdi adam. Genç kızlar beyaz masanın ardındaki hatibi dinlerken bir edebiyatçının kitaptaki bu ayetlere yaklaşımı da dikkat çekici gelmişti.