Son bir buçuk yılda gerek koronavirüsten gerekse başka hastalıklardan bir çok değerli insanı kaybettik.Bu vefat eden değerli insanlar eğer şu salgın döneminden önce ki senelerde olsaydı vefatları büyük ses getirecek ve günlerce konuşulacaklardı.Cenazelerine yüzlerce insan katılacak ve evlerine günlerce taziyelerine gidilecekti.

Vefat eden bu değerli insanlar için, vefatlarının yedisinde, kırkında ve elli ikisinde mevlitler okutulacaktı.Mevlitlerin okunduğu camiler sevenleriyle dolup taşacaktı.Sivil toplum kuruluşları bu değerli insanlar için anma programları düzenleyeceklerdi.Bu anma programlarında konuşmacılar,eş ve dostlar onlar hakkında hatıralarını anlatacak ve izleyenler duygulu bir şekilde programları izleyeceklerdi.

Ama olmadı. Bu Pandemi dönemi bir çok şeye engel olduğu gibi vefat eden bu değerli insanların hatırlanmasına da engel oldu.Vefat edenlerin bir kısmının ismi ya kısa bir haber olarak basında yer aldı veya haber bile olamadan sessizce bu fani alemden göçüp gittiler.

Geçen hafta çok değerli hocamız Saadettin Avni LEBLEBİCİOĞLU hocamızı kaybettik. Yüce Rabbimizden değerli hocamıza rahmet dilerken ailesine ,sevenlerine ,İnegöl Müftülüğüne ve Diyanet İşleri Başkanlığı camiasına baş sağlığı diliyoruz.

Avni hocamızla Burhaniye camisinde görevliyken tanışmıştık. Bir Mübarek kandil gecesiydi. Avni hocamızın güzel sesi dikkatimi çekmişti. Orada başlayan tanışmamız/samimiyetimiz hocamızın Organize Sanayi Camisinde ki göreviyle devam etti. Beni sık sık camisine vaaz vermeye çağırır, bende severek davetine icabet ederdim.

Malumunuz daha sonra Boşnak camisinde görev yaptı ve oradan emekli oldu. Emeklilikten sonrada samimiyetimiz devam etti. En son benim oğlumun düğün cemiyetine gelmiş, bende hocamızın cemiyetine iştirak etmiştim.

Arkadaşlarla üzüntülerimizi paylaşırken satır aralarında iki konu üzerinde ittifak ettik.Birincisi ölüm denilen sona her zaman hazır olmak.İkincisi de güzel bir hatıra bırakmak.Şairin dediği gibi: "Bu kubbede baki kalan hoş bir sada imiş"

Ölümü istemeyenler genellikle ölüme hazırlıklı olmayanlardır. Akıllı insan bu dünyasını değerlendirdiği gibi ahiretini de unutmayan insandır.Çünkü dinimiz bizlere hem bu dünyada mutlu olmamızı hem de ahirette mutlu olmamızı istemiştir.

Her canlı varlık gibi insan da bir gün ölmek üzere doğar. Kimileri çok küçük yaşta hayata veda ederken, kimileri genç, kimileri orta, kimileri de ileri yaşlarda bu dünyayı terk ederler. Kimsenin sahip olduğu malı-mülkü, serveti, makamı, mevkisi, şöhreti, itibarı, kuvveti ve güzelliği, ölümü kendisinden uzaklaştıramaz. Herkes istisnasız ölüme boyun eğmiştir ve bundan sonra da eğmeye devam edecektir.

Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. "Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir."(Ali İmran-185)

Zamanın ilerlemesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölüme karşı koruyabilmiş tek bir insan gösteremezsiniz. Ölmeyecek tek bir insan bulamazsınız. Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir. Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir. Bir diğer göstergesi ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Hayatın sahibi, onu verendir. Ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır.

Yüce Allah, Peygamberimize (sav) Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34) ayetiyle, bunu haber veriyor.

Ölümün hak olduğunu hepimiz biliyorduk.Ama öyle bir zamana geldik ki sanki ölüm insana biraz daha yaklaştı.Yanı ölüm haktı şimdi muhakkak oldu.