Mesleğinde uzun yılları geride bırakmıştı kır saçlı adam. Her aralık ayı geldiğinde bir Mevlana şiiri okuma aşkı düşerdi kalbine. Üniversite yıllarındayken okuduğu Mesneviden çok etkilenmişti. O satırlardaki müthiş yorumlar, yaklaşımlar, çıkarımlar yüreğini şaşkına çevirmişti.

İşte yine bir aralık ayı geldi ve Şeb-i Arus yaklaştı. 17 Aralık mana aleminin sultanı Celaladdin-i Rumi'nin sevgiliye kavuşması, düğün gecesi yani. Onu anmayı ve anlamayı kendisine bir kural kabul etmişti, saçlarına kırlar düşmüş yılların edebiyat öğretmeni.

"Neler yapıyordu, hangi hazırlıklara, nasıl başlıyordu?" artık bildiği bir şeydi. Öncelikle inanan gönülleri tespit etmeye çalışıyordu. Zira mevzu ilahi aşktan yanan bir yüreğin nameleriydi. O güzellikleri, terennüm etmek için sadece ses sanatının üzerinde yoğunlaşılmış emekle icra edebilecek bir şey olmadığını biliyordu. Seçilen her şiir, kır saçlının gönül ikliminde akisler yapmış satırlardan oluşuyordu.

"Bugün Ahmet benim. Ama dünkü Ahmet değil" dizeleriyle başlayan şiirdeki o geniş ve yüce anlam sarıp sarmalıyordu benliğini. "Ben insanlık kıblesiyim" cümlesinin de sadece Mevlana Celaleddin'in şahsını değil onun gibi olanları kast ettiğini anlıyordu. "Benn" kelimesinin egoizm kokan bir telaffuzla değil de "ben ve benim gibiler" manasında telaffuzu uygun görürdü. Çünkü topaktan çıkarılmış külçe altın misali dünya gelen insan, dünyanın kirinden pasından sonra saflaşarak altın haline gelmesi onun kurtuluşu olacaktır.

"Sen altına aşıksın/Altın ise benim rengime aşık" manası kır saçlıyı sersemletecek derecede heyecanlandırıyordu. İşte yaratılmış tüm varlığın, hizmetine sunulduğu insan böyle olmalı. Şeyh Galib'in; "ey insan sen zübde-i alemsin (alemin gözbebeğisin)" dediği mana. Yeryüzünün halifesi insan, Allah'ın yaratılış kanunları tatbik etmekten sorumlu insan...

Öğrencileri şiirleri onun öğrettiği şekilde seslendirdiğinde mest oluyordu. Zira o anlamı ortaya çıkarmak için onlarca fon müziği dinlemiş, saatlerce o sunuları hazırlamaya çalışmış, gecelerini vermiş, uykusuz kalmıştı. Bunca yıldır bıkmadan bu şiirleri okuttuğu için nebze de olsa başarmış hissediyordu kendini kır saçlı. Hatta bir vaktinler belediye kültür işlerine teklif sunmuş ve liseler arası Mevlana şiirleri okuma yarışması tertip edilmişti.

"Ben Kur'an'ın bendesiyem(kölesiyem)/ Kim benden bu sözden başkasını aktarırsa/ Ben, ondan da, o sözden de uzağım" dediği ana hedefinin belirlemişti. Hır gürün, savaşın ve kavganın eksilmediği çağlarda, aşktan sevgiden ve bazen yanlış anlaşılabilecek dizeler terennüm eden Mevlana'nın böyle bir fikir beyan etmesi onun ne kadar ileri görüşlü olduğunu da gösterir. Bir İslam alimi ve mutasavvıfı olarak Kitaba yönlendirmesi çok doğrudur.

Kır saçlı edebiyat öğretmeni Rumi'nin fikir dünyasını anlatırken, günün gençlerine de "bakın, sekiz asır öncesinden kulağımıza gelen bu ses, büyük bir aşkın sesidir. Yeryüzünün yaratılış amacı ile kardeş bir sestir söylenen. Hakikate açıkmış genç ruhlara ulaşması gerek bir manadır bu. Aşk, her bağrı yanın gönlün susuzluğunu giderecek bir kaynaktır. Aşkın olmadan, sıradanlıktan, görünenden kurtulmadan insan-ı kamil olunmayacaktır.

Günümüzde bazıları hümanizmin kaynaklarından biri olarak göstermeye çalışırken, bazıları da araştırmalarında Moğol ajanı olarak tespitlerini arz ederken ekseriya insanımız sever ve onun anlatılarını beğeniriz. Mesnevisinden başka eserleri de vardır. Ancak mesnevisinin en büyük ve bilinen eseridir.

Onun içinde birçok akıl açan hikayeler vardır. Kötü huyların terk edilmesini, kötü ananın öldürmesine benzeten o hikayesini her sene anlatırdı kürsüden... Kafeste ölü numarası yapıp sonra da özgürlüğüne kavuşan papağanın verdiği ders etkileyiciydi; "Öl!, öl ki! özgür olasın. Böyle sesin güzel, tüylerin güzel olursa seni kafeslerler."

Hele de o güzeller güzeli cariyenin Semerkant'ta aşık olduğu kuyumcu ile ona aşık olan iyilik sahibi padişahın hikayesine getirdiği yorum. Görünüşte bir hikayedir anlatılan, ancak bize kalan hisse ise bambaşka bir hakikattir.

Saçlarına kırlar düşmeden önce kendisini onların yolunda yolcu eylemesini dilemişti Rabbinden. Büyüklerin yolu, yüce gönüllülerin yolu Efendimizi rehber edindiği için büyüktür, bunu biliyordu. "Ben Hazreti Muhammed (sav)'in ayağının tozuyum" diyen insanları anmak da onun boynuna bir borçtu.