Yıl 1940... Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Berçenek Köyü. Köyün sahibi tek kişiydi. Bir ağaydı. Köylü milletin efendisi değil. Ağa köylünün efendisiydi. Herkes ona çalışmak zorundaydı. Üstelik boğaz tokluğuna...

Böyle bir ortamda doğdu, Şerif Çırık.Daha çocukken gördü; Ezen ile ezileni. Köye asker geldiğinde ağanın sofrasında ziyafet verilirdi. Yutkunarak izlerdi, yemek yiyenleri. O masada olmayı çok isterdi.

Belki de o yüzden büyüyünce asker olmak istedi. Askeri okula gitti. Çok başarılı oldu. Ama o günlerde bir İtalyan kadına tutuldu. Evlendi. Türk Silahlı Kuvvetlerinde yabancı ile evlenmek yasaktı. Attılar ordudan.

Artık işsiz, güçsüzdü. Elinden gelen tek şey saz çalmaktı. O da saz çaldı. Kısa sürede nam saldı. Ozan oldu. Türküleri dillere destan oldu. Ama öyle etliye sütlüye karışmayanlardan değil.. Haksızlığa başkaldıranlardandı.. Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram,Cem Karaca, Selda Bağcan ve niceleri onun türküleriyle ünlendi..

O artık Aşık Mahzuni Şerif'ti.. Aşık Veysel'in deyimiyle, "Pir Sultan"dı.. Sazı sivri telliydi.. Ağzı da sivri dilli.. Türkülerinde puşt da derdi.. Ana avrad küfür de ederdi.. Ama insanı severdi.. Çok tutuklandı, yargılandı. Hapisler yattı.. Türküleri toplatıldı. Pes etmedi. Herkes ona komünist derdi..

O ise kendisini Atatürkçü olarak tanımlardı.. "Samsun'dan gel, sarı saçlım, mavi gözlüm" derdi.. Hatta, komünist diyenlere bir türkü ile cevap verdi. "Kim diyorsa Mahzuni'ye komünist, Onun imanından şüphe etmeli. Böyle bir millete kim etse gasid Yedi sülalesin topa tutmalı"

Yıl 1972 idi.. 12 Mart askeri muhtırasıyla Süleyman Demirel hükümeti devrilmişti.. Yerine Nihat Erim başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu.. Bu hükümet de sol kesime karşı şiddetli baskı uyguluyordu.. Sol nefes alamıyordu.. Kitaplar, türküler toplatılıyordu..

Üstelik Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan daha yeni asılmıştı.. Mahir Çayan vurulmuştu.. O günlerde bu isimlere değil türkü yakmak, adlarını anmak yasaktı..

Büyük suçtu.. Hemen içeri atarlardı.. İşkencede inim inim inletirlerdi.. Ama Aşık Mahzuni durur mu? Aldı bağlamayı eline. Mızrabı vurdu, sazın teline..

"Köşkün sarayın yıkılsın.Erim erim eriyesin. Umudun suya dökülsün. Erim erim eriyesin. Çölden çöle sürünesin."

"Musa isen Tur-i Sinan.Haktan gelmiş idi İnan.Yesin seni yılan Çayan. Erim erim eriyesin. Sürüm sürüm sürünesin"

"Aslan pençesi vurulsun. Çayın Deniz'de kurusun. Gözlerin yansın çürüsün. Erim erim eriyesin. Sürüm sürüm sürünesin"

Türkü kısa sürede dillere düştü. Plakları kapış kapıştı. Ankara önce bir şey anlamadı türküden. Ama Mahzuni sevdalıları anlamıştı. Türküde şifreler vardı.

Erim erim eriyesin; NİHAT ERİM'e.

Musa isen Tur-i Sinan; SİNAN CEMGİL'e.

Haktan gelmiş idi İnan; HÜSEYİN İNAN'a.

Yesin seni yılan Çayan; MAHİR ÇAYAN'a.

Aslan pençesi vurulsun; YUSUF ASLAN'a.

Ve...Çayın Deniz'de kurusun; DENİZ GEZMİŞ'e yazılmıştı..

Egemenler bir süre sonra uyandılar.. Mahkemeye verdiler.. Mahkemede türküyü dinleyen hakimler bile tempo tuttu.. Ama 10 ay hapis yattı. Mahzuni Şerif 18 yıl önce bir mayıs sabahı aramızdan ayrıldı..Geride 400'e yakın plak, 50'nin üzerinde kaset ve şiirlerini yazdığı 9 kitap bıraktı...

Anısına Saygı ve rahmetle..