Kar soğuklarının vurup geçtiği zamanların ardından ısıtmayan güneş ışınlarının silik gölgeler oluşturduğu çay bahçesinden bir avuç öğrencisiyle oturmuş gündemi değerlendiriyordu genç öğretmen. Önlerine bırakılmış sıcak çayların dumanlarını dalgın dalgın izleyen öğrencilerinin yüreklerinde bir değişim yapmak isteyen bu genç öğretmen sevinç dolu sesle İslam İşbirliği Teşkilatının aldığı kararları tartışıyordu.

"Gençler, İslam toplumları ilk defa bu kadar ciddi bir karar aldılar. Türkiye'nin önderliğinde bir araya gelerek "Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir" dedi ve ..." daha cümlesinin bitirmeden çayı masaya vururcasına bırakan yakışıklı öğrencisi "Hocam, Amerika bunu kabul etti mi?" dedi.

Genç öğretmen, heyecanlı öğrencinin bu ani çıkışını çok anlamlı buldu. Kısa bir cümleydi ama tarihsel arka planı derin bir cümleydi. Diğer öğrencileri ne diyeceğini merak ediyorlardı. Derslerde konu diye işlenen Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatında ekilmiş fikirlerden birinin yıllar sonra bir Müslüman gencin zihin sınırlarına vuruşunu izliyordu. Başka bir açıdan bakılırsa "Özgüven eksikliği" probleminin milli duygulara yansımış haliydi.

Batıyı, özellikle Amerika'yı dünya devletlerinin her sosyal olayda ölçü diye takip edilmesine şartlandırılmış olanların tutumunu sergileyen bu delikanlı "dünyanın gerçeklerini" iyi biliyormuş gibi konuşuyordu.

Demek Amerika bunu kabul etmemişse, halkı Müslüman onca devletin aldığı kararların bir anlamı yoktu. Dünya koğuşunun ağası Amerika'ydı ya, o ne derse öyle alacaktı, olabilecekti. İtiraz edenin dili koparılır ve kendisine yedirilirdi. O Amerika; "Kudüs, İsrail'in başkentidir" dediyse hangi ülkeye ne oluyordu ki itiraz etsin. Eceline susamış olmalıydı itiraz edecek ülkenin lideri. Hemen bir şantaj veya hemen bir parlak vaat... Sus pus olmaya yeterdi bir iki yöntem. Yıllardır adamlarını yerleştirdikleri ülkelerin liderleri yanı başındaki adamlarını başkasının uşağı olduğunu anladıklarında gıkını bile çıkaramazdı.

Genç öğretmen, bu cümlenin hemen karşılığı verdi. "Haberleri izlemiyorsun herhalde. Biz Müslümanlar da Amerika'nın "Kudüs, İsrail'in başkentidir" sözünü kabul etmedik. Amerika kendi çalar kendi söyler, diyerek yalnızlık diyarına sürdük onları" dedi ve devam etti.

Artık büyük bir devletiniz. Bundan kaçamayız gençler. Dünya bizi bekliyor, dünya büyük bir inkılap bekliyor. Bak geçen akşam İnegöl'e gelen yazar Mete Yarar ne dedi?

"Bana soruyorlar bazen. Dünya siyah beyaz bölümlere ayrılmış bir satranç tahtasına benziyor. Siz bu tahta üzerindeki hangi taş olmak isterdiniz?" O da;"ister fil ol, ister vezir... Sonunda seni yöneten, seni hareket ettiren bir el yok mu? Neden o el, ben olmuyorum" der.

Buradan hareketle, bu büyük karardan sonra artık koğuşun ağasına kafa tutan Tatar Ramazan gibi olduk. Başka yolumuz kalmadı. Ülke olarak, tüm İslam ülkelerinin önüne düşüp Kudüs'ün sahipsiz kalmadığını haykırdık. Bu karar, ülke ve dünya medyasında büyük bir yankı yaptı. Dost düşman saflarını netleştirmeye başladı. Hıristiyan ülkeleri bile kısa zamanda yapılan bu yanlışlık karşında taraflarını belirleyecekler, bilesin.

Ancak, şu cümle senin ağzından döküldü ya... İşte yıkmamız gereken engel budur. Kendimize gelmeli ve mazinin şanlı sahifelerini tekrar okumalıyız. Tamam, akla veya realiteye denk gelmez ama iman varsa imkan da vardır. Hatırlasanıza geçen sene okulun açılışınsa tarih öğretmeni ne demişti; "Amerikalı gençlerin cebinde Türklerin icat ettiği bir telefon olunca ya kadar çalışmak gerek." Bu manadaki söz iyi bir hedeftir. Siz o telefonu icat ettiğiniz de "Aferin, ne güzel telefon yapmış Türk kardeşlerimiz, kendilerine teşekkür ederiz, Allah razı olsun" deyip kullanacaklarını mı sanıyorsunuz?

Bu ekonomik olarak çok güçlü olmayı gerektirir ki, yine sizi karşınıza alır Amerika. Bir şeyi daha hatırlayalım. Geçmişte İngilizler güzel ipek dokuyan Hindistanlı ustaları İngiltere'ye götürmeye kalkarlar. Yanlış hatırlamıyorsam, gelmeyen ustaların parmaklarını keserler kaliteli ipek dokumasınlar diye. Neyse..." dedi genç öğretmen ikindi ezanı okunurken, "bunları daha sonraki günlerde tekrar tekrar konuşuruz. Zira belki de Müslümanlarla Yahudiler arasında olacak kıyamet savaşı yeni başlıyordur" dedi ve çay parasını bardakların gölgesini düştüğü masanın üzerine bıraktı.