Yine ekran karşısındayım. Mutlu bir haber gündeme damgasını vurdu. “Konsolosluk görevlileri gizli yürütülen bir operasyon ile kurtarıldı. Başbakan Ahmet Davutoğlu ziyaretini yarıda kesip onları karşıladı.”
Başbakanın özel uçağındaki görüntüler beni bambaşka hislerin diyarına savurdu. Bir devlet adamı, bir elçiyi alnından öpüyordu. Sadece tokalaşmak soğuk bir iletişim biçimidir dikkat ederseniz. Ancak sarılmak, göğüslerin birbirine dokunması, tüm benliğinle kabul ediş biçimi, harikaydı.
Kendi evladının başarısını kutlar gibi, “Berhudar olasınız” diyerek alın öpmek her şeyin ötesinde bir tutum. Başını minnetle, merhamet dolu ellerin arasına bırakmak. Mutluluk sel olmuş da tüm gönülleri vurmuştu sanki. Sanki kelimesi anlamı zayıflatıyor değil mi? Siz içinizden “ne sankisi aynen öyleydi” diyorsunuzdur şimdi.
Sadece tarihi filmlerimizde görmeye alışmış olduğumuz bu tarz kutlama günümüz Türkiye’sinde bir başbakan tarafından sergileniyordu en samimi biçimde. Gözlerindeki samimiyetten, minnet dolu bakışlardan anlaşılıyordu iç aleminin büyük volkanı.
Hele konuşmasındaki gizli kahramanlara işaret etmesi bir başka harikaydı. Belki onları hiç görmeyeceksiniz, aranızda olsa da bilemeyeceksiniz. Sizler bizi görüyorsunuz. Bu operasyonda görev alan bu gizli kahramanlar da teşekkür ederim. Allah onlardan razı olsun.”
Benim tarzımdır bu. Konuşmayan, susan, arkada kalan, anılmaya bile değer görülmeyenleri görmek bilmek hatta teşekkür etmek. Derinliktir bu, irfandır bu. Böyle bir başbakanı sevmemek mümkün mü?
Hadi sevmediniz… İyiliği, başarıyı göremeyecek kadar büyük bir tarafgirliğiniz/partizanlığınız vardır. Hatta hasedinizden çatlıyorsunuz belki ancak laf olsun diye insan içinden geçirir “adamlar başarıyorlar yahu, keşke ben yapabilseydim” diye. Eski eserlerde şunu okumuştum “Yusuf’a şeytanın gözüyle bakan onu güzel göremez.” Şaşı insan asla doğru göremez.
İnsanı etkileyen şeyler belki başarıda değildir. Başarıdan sonraki hal ve hareketlerdi. Soylu ve saygın insanların olgunluğu ile bilinçlenmek. Ülkemizin geldiği yer burası şimdilik.
Endişe ile bakanların cümlelerini okumama gerek yok. Onlar herhangi beyanatlarında şöyle demişlerdir: “Hangi pazarlığın ardından oldu bu? Neler vaat ettiler? Hem şimdi ABD’nin yapacağı operasyonların içine Türkiye’yi sokmak için bir engel daha kalkmış oldu. Şimdi 46 can kurtarıldı ama oraya girersek kaç Mehmetçiğin şehit olacak biliyor musunuz?”
Sevinciniz kursağınızda kalıverir. Endişeli insanlar ancak endişe saçarlar kararsız ruhlara. Onlara şunu haykırmak veya kulaklarından içeri şırınga etmek isterim. En çıplak haliyle hakikat şu: Türkiye bir şart koştu ve bu şart diğer güçlü devletler tarafından haklı bulundu ve bunun çözümüne çalışıldı. Türkiye’nin şartları, düşünceleri, ürettikleri mantıklı, doğru ve uygun olmuştur.
Bundan sonraki adımlarda erdemli çıkışlarımızı devam ettirirsek, bu gölgede neden sözümüz geçmesin? Birilerini silahlandıracağınıza diğerlerine karşı mazlumlara yardım etsenize, diyebilirsek ne mutlu bize.
Türkiye dünyaya, vahşi kapitalizme insanlığı öğretmeye çalışıyor. Çıkarlarımızın üzerinden zulüm kokan bir siyaset üretmek yerine batı zihniyetinin içinden çıkamayacağı kadar derin bir insanlık ortaya koymuştur.
Devamını bekliyoruz böyle başarıların…