Kitabın bir başka yerinde Safet Nukiç anlatmıştı:

"Bundan iki yıl önce Tserska'dan kaçarak, kesin kurtuluş gözüyle baktığı Srebrenitsa'ya gelmişti. Ancak kendisini kurşuna dizilen iki bin esirin arasında bulmuştu. Neyse ki, bu katliamdan yaralı olarak çıkabilmişti. Yaralı olmayan bir başka esirle birlikte gecenin karanlığında ölülerle dolu olan tarla üzerinden kaçarak kurtulmuştu.

Bu arada Kvazbaşiç'lerin kafesinin ardında kurşuna dizilen bir adamın anlattıklarından caddenin karşısına geçmekte olan beş bin Boşnak'ın teslim olmak zorunda kaldığını öğrenmiş. Kuşattıkları Boşnakları nehir boyunca sıraya soktuktan sonra makineli tüfeklerle kurşuna dizerek öldürmüşlerdi. Nehrin üzeri ölülerle doluvermişti. Suyun akışına kapılan ölülerin arasında bir kaç kilometre sürüklendikten sonra hayatta kaldığını fark etmişti."

İşte böyle. Tüm bu olanlar insanım diyeni insanlığından utandıracak olaylar. Ve avrupanın göbeğinde avrupalı halkların, liderlerin seyirliğinde olmuştu. Hiç bir şey yapmadılar. Hatta BM'in eliyle bir çok Boşnak katledilmişti. O zaman BM adına kentte görev yapan Hollandalı komutan Thom Karremans vardı. BM Srebsanitsa'yı 'güvenli kent' ilan edip Hollandalı komutanı da başına koymuştu.

11 Temmuz 1995 tarihinde yaşanan elim hadisede, Hollandalı önce 'güvenlik' gerekçesiyle kampa sığınan müslümanların silahlarını topladı. Ardından da kenti Sırp katili Ratko Mladiç'e Strebrenitsa'yı altın tepside sundu. Teslim töreninde Sırp katili ile kadeh tokuşturup askerleri ile halay çekti. O kentten sırpların hediyeleri ile ayrılırken 8200 kişi teslim ettiği kentte katledildi.

Şimdi bu rezil Avrupa çıkmış bize İnsan hakları dersi vermeye kalkıyor. Kur'an'da savaş hukukunu içeren bir çok ayeti çıkarıp kendi kitapları gibi kuşa çevirmeye cür'et ediyorlar.

Buna zaten Allah izin vermeyecek. Elinizden geleni ardınıza koymayın...

Son söz üzerine bir şeye daha dikkat çekmekte fayda var ki son yıllarda zaten Fransa'nın bu aleni isteğini batı içimize soktuğu münafıklarla yapmaya çalışıyor. Oryantalistlerin eliyle Kur'an ayetleri anlamlarından kaydırılarak kendi istedikleri anlamlar yükleniyor. Metin sabit lakin anlam kayık. Geniş halk kitlelerinde kabul görmesi içinde Kur'an'ın pratik açıklayıcısı niteliğindeki Peygamberimizin (sav) o temiz ve pak sünnetine uydurma rivayetler üzerinden yüklenip şüphe düşürmeye çalışıyorlar.

Kur'an ve Sünnet birbirinden ayrı şeylermiş gibi yazıp çiziyorlar. Oysa Kur'an ve Sünnet sütün içindeki kaymak gibidir. Birbirinden ayıramazsınız. İsmet Özel'in çok güzel bir anektodu vardır. Özel bir röportajında der ki, "Ben çocukken, orta mektepteyken en küçük ağabeyim Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okuyordu. Ben de sonradan Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okudum. Onlar 'Kavgam' diye bir sene sonu yıllığı çıkarırlar ve orada birtakım espriler yer alırdı.

Ağabeyim kendisi son sınıfta olmadığı halde her sene bir tane getirirdi. Orada bir duvar yazıları bölümü görmüştüm. Orta birde miydim, orta ikide miydim? Hatırlamıyorum. Orada birisi yazmış, diyor ki: "Aşk elma şekerine benzer, yalarsın yalarsın geriye bir kazık kalır." Başka biri de elmanın üzerini çizmiş, horoz yazmış: "Aşk horoz şekerine benzer, yalarsın yalarsın geriye bir kazık kalır." Sonra da bir çıkıntı yapmış: "Elma şekerini yalarsan geriye elmalı kazık kalır enayi!" demiş. Şimdi, Kur'an'la Sünnet'i ayırdığınız zaman elinizde elmalı bir kazık kalır."