Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalır, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır [Buhari].

"Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" der atalarımız. Bir meseleyi ele alırken şahsi metotlarımız bizi diğerlerinden ayırır.

Bu yazımızda "algı kelimesi" üzerinden düşünmek istiyorum; Mısırdaki katliamları, Adeviye meydanını dolduranları, onlara destek çıkanları ve karşı tarafı...

Kim ne yapmak istiyor? Kimler doğru yerde duruyor? Önü-ardı ne varsa düşünmek lazım. Ancak bendeniz ne kadar objektif olabilir miyim ki, zira bir tarafa gönülden bağlıyım. Benim doğrularım var. Benim önyargı değil ama ön kabullerim var.

"Algı dünyamızı" adalet çizgisine yaklaştırsak ve "kendimiz için istediğimizi diğerleri için de istesek" acaba doğru bir algı dünyası kurabilir miyiz? Kendi çıkarımız, yetiştiğimiz şartlar, beklentilerimiz bir de korkularımız "algı dünyamızı" ne kadar etkiler acaba? Rüzgar sapmasını da hesaba katmak gerek tetiğe bastığınızda, değil mi?

Düne kadar İslam dünyasında halkların istediği ne ise yönetim onundu. Efendimizin (sav) de dediği gibi "Nasılsanız öyle idare olunursunuz." Müslümanlar mecburen kabul ettiler veya ses çıkaramadılar öyle olmadıkları halde batıcı yönetimlerin uşak yöneticileri tarafından yönetilmeye... Çünkü silah, para, güç onların elinde idi. Kurdukları sistemlerin devamın halklara yutturmak için de "demokrasi" dediler, "halkın egemenliği" dediler.

Cahil bırakılmış halklar ve kendi ülkelerinde yetiştirip Müslümanlara idareci yaptıkları kuklaları kabullendiler. Ama yıllar geçti, zulüm altında da olsa, minderden kaçmayıp insanları yetişmesi dünya ve ahiret kazancı elde etmesini bilen nesiller boy verdi. Sonra "oy/rey" kullandılar. Kendi hür iradeleriyle seçtikleri insanın yönetiminde devam ediyorlardı hayatlarına. Ama güçlüler, yani halk olmayanlar, yani seçmeyenler/seçme hakkı dahi bulunmayanlar halkın elinden yetkiyi çaldılar.

Bu bir insanın beynini sökmek gibi bir şeydi bu. Mısır halkı kuralına göre oynadı oyunu. Demokrasi oyunundan çıkmadı, kaçmadı. Her şeye rağmen "Mursi" dedi. Ne demiş Namık Kemal Abimiz;

"Ne mümkün zulm ile, bidad ile imha-yı hürriyet?

Çalış, idraki kaldır, muktedirsen ademiyetten"

Zulüm ile adaletsizlik ile hürriyeti, özgürlüğü yok edemezsin, gücün yetiyorsa, yani sıkıyorsa ruhlardaki özgürlük ateşini söndür bakalım.

Silahların namlularında cenneti gören, yolunun Allah için şehadet olduğunu savunan adamlara ne yapabilirsiniz ki ey zalimler?

Bu mücadelede İhvan-ı Müslimin'in "tüm insanlara" özgürlüğün nasıl mücadele edileceğini gösterdi. Filmin sonundaki gibi bir kahraman gelsin de intikamımızı alsın diye beklemiyoruz.

Kaç milletin gönlünde özgürlük ateş yakacak ona bakacağız. Birbirine uzak duran kaç Müslüman cemaati birleştirecek ona dikkat edeceğiz.

Kaç ülkede, kaç şehirde insanları sokağa dökecek ona yoğunlaşacağız. Kaç gönülde kahramanca şehadet özlemi alevlenecek ona yöneleceğiz.

İhvan birçok ülkede İslami uyanışa öncülük etti, şimdilerde şehadeti öğretiyor. Yolunuz açık olsun ey kutlu kervan-ı şüheda...

Ahmet TAŞTAN

.