Yıl, 1974. Kıbrıs harekatı yılları... Haziran ayı ortalarıydı. İstanbul'da Eminönü ilçe müftüsü olarak görev yapıyordum. İlçe müftüğünün Çemberlitaş-Sultan II. Mahmut Türbe ve Haziresi müştemilatında yer alan müftülük dairesinde mesaide bulunduğum bir sırada postacı, makamıma geldi ve Recep Akakuş olup olmadığını sorduktan sonra çantasından çıkardığı çok gizli damgalı zarfı bana uzattı ve imza karşılığında teslim almamı istedi.

Mektubu açtığımda içindeki yazının seferberlik emri olduğunu ve en geç üç saat içinde Edirne coğrafyasında konuçlandırılmış 16 ncı Zırhlı Piyade Alayı'na bağlı İkinci Tabur Silah Takım Komutanlığı görevime başlamam emrediliyordu.

İlçe kaymakamı Şükrü Bey ile görüştükten sonra rsmi görevimden ayrıldım; sözü edilen askeri birlikteki görevimi üstlenmek üzere kısa zaman içinde hazırlığımı yaptım . Aile efradım ile helalaştım. Ardından Edirne'ye gitmek üzere İstanbul-Topkapı 'da bulunan Trakya Otobüs Garajı'na vardım Edirne'ye kalkan ilk yolcu otobüsü ile güneş batmadan önce İstabul'dan ayrıldım.

Gece saat 12 sularında Edirne Garnizon Komutanlığı'na vardığımda görevlendirildiğim 16 ncı Zırhlı Piyade Alayı'nın, Bulgar hududunda konuçlandırılmış olduğundan bir askeri jip ile Süloğlu yönüne götürüldüm.

16 ncı Zırhlı Piyade Alay karargahına vardığımda söz konusu alayın, 1 nci ve 2 nci taburlarının, gizlice Edirne Karağaç yöresini tutmak üzere; Yunan hududuna kaydırılmış olduğunu öğrndim. Bunun üzerine askeri jipten inmeksizin bu kerre Edirne-Karağaç yöresine yöneldim .

Gece saat 03 sularında Edirne-Meriç Köprüsü'nün Karağaç yöresindeki ayağı civarında yer alan söğütlük ve kavaklıklar arasında konuçlanmış 2 nci tabur komuta kararğah çadırına ulaştım.

Komuta merkezinde yapılan toplantı sonrasında Musevi asıllı Jak Kamhi, esir soğrulama subayı olarak, tabur karargahında bırakılırken ben, silah takım komutanı olarak 8-11 numaralı hudut taşları arasında yer alan sahayı ateş altında tutmak, hem savunma ve hem de taaruz durumuna göre üstlernilecek görevleri yapmak üzere, ön hatta görevlendirildim.

KARAAĞAÇ YÖRESİ VE TOPOĞRAFİK YAPISI

Edirne'nin Tren İstasyonu olan Karaağaç yöresi, bir anlamda, Edirne'nin bir mahallesidir. Böyle olmakla birlikte bu iki meskun mahal arasında - genel anlamda Türk Yunan sınırını oluşturan- Meriç Nehri, yer almış bulunmaktadır. Edirne -Karaağaç Tren İstesyonu ile irtibat, tarihi Meriç Köprüsü ile sağlanmaktadır.

Yunanistan ile Türkiye arasında irtibatı sağlayan Pazarkule Hudut Kapısı'na giden ana yol da bu tarihi Meriç Köprüsü'nden geçmektedir. Topoğrafik yapısı itibariyle Karağaç yöresi, Yunan toprakları üzerinde kızey-güney istikametinde ve Meriç Nehrine parlel bir şekilde uzanan Kartaltepe dağlarının kuzey doğu cihetinde yer alan vadi tabanını oluşturmaktadır ki Meriç Nehri, bu vadi tabanından akmaktadır.

Meriç-vadi tabanında yer alan Karaağaç yöresi,Türk toprağıdır. Sınır hattından itibaren Yunanistan toprakları üzerinde kademe kademe yükselmekte ve Kartaltepe dağlarında bu yükseklik, takriben, 900 metreyi bulmaktadır. Diğer yandan İstanbul'dan kalkan her tren, Edirne-Karaağaç Tren İstasyonu'na ulaşmak için, Yunan toprağından geçmek durumundadır. Zira Edirne-Karaağaç yöresi dışında kalan bölümü hariç, Meriç Nehri'nin ortasından geçen "farazi-hat", Türk-Yunan hududu olarak kabullenilmiştir. Bu hatıramın ayrıntılarını İnegöl ve Alperenler isimli kitabımda bulabilirsiniz.

RECEP AKAKUŞ HOCANIN ESERİNDEN

DÜZENLEYİP YAYINA HAZIRLAYAN

AYHAN BAYRAKTAR