Tarih 11 Şubat'ı gösteriyordu. Sınıflardan bir sınıfa girdim ve "bugün sevgililer günü kutlu olsun" dedim. Yüzüme bakan onca simadan bir şaşkınlık, bir gariplik üstüme üstüme yürüdü: "Hocam, bugün 14 Şubat değil ki!"

Ben ısrarla "bugün sevgililer günü, bugün sevgililer günü..." diye bastırdım. Bazı uyanık öğrenciler, sevgililer gününün her gün olması gerektiğini kavradılar sesimin etkileyici tonundan.

O gün, böyle çarpıcı tespit zihnimde kıvranırken Şubat'ın şehitler ayı olduğunu düşündüm bir anda. Şehitler, en büyük sevgiliye kavuşmuşlardı. Konuya bir de bu açıdan bakmayı düşündüm. Yani Şubat'ın bir günü sevgililere, Şubat'ın her günü şehitlere...

Vedud isminin sahibi yüce Allah'ın rızasına kavuşmak üzere çok aziz bildikleri canlarını feda eden en büyük aşıklardır şehitler... Onun uğrunda tüm varından vazgeçen ve ebedi varlığa kavuşma azminde olan isimler; Mısır'dan Hasan el Benna, Amerika'dan Malkom X, Türkiye'den İskilipli Atıf Hoca, Metin Yüksel, Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan, Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve diğer sehitler.

Hani tarihimizdeki unutulmaz aşklar vardır. Sevgilinin (Leyla, Aslı, Şirin taifesinin) ardından kavuşma azmiyle büyük fedakarlık yaparlar ve kavuşamadan ölürler ise destanlaşırlar ya... İşte aynen bunlar gibi şehitler de bir ömür boyu Onun rızasını kazanmak üzere fedakarlık yaparlar.

Sevgisiz olur mu dostlar, aşksız olur mu? Bunca dünya lezzeti... Bunca haz... Bunca keyif... Bunca güzellik... Daha ne kadar bunca deyip ifade edeceğimiz, her ne varsa elinin tersiyle geriye atıp gül bahçesine girer gibi toprağın kara bağrına girmek... Gönül kafesimizin içinde çırpınıp duran o cevher, ne iş yapacak sevmekten gayrı... İnanmak büyük bir sevgi, muhabbet kocaman bir aşktır... Şehadet aşkı alev alev yakarken yürekleri... Kahır dolu, dert dolu dünya hayatını, ebedi huzura, sonsuz mutluluğa kurban etmek, karlı bir ticaret... Hatta oldukça akıl ve hikmet işi. Bundan sonra Modern dünyanın ölçütlerine göre parçalanmış/bölümlenmiş aylar, günler, haftalar yerine kendi irfani dünyamızın kodlarıyla bakmalıyız zamana. İnsan kendi düşüncesini kendi kelimeleri ile ifade etmeli...

"Sizinle savaşanlarla siz Allah yolunda savaşın" ferman-ı ilahi, semalardan yeryüzüne indiği günden beri aşıklar, maşuklarına kavuşmak için bineklerinin sırtında ya da yaya olarak diyar diyar dolaşırmışlardır. Allah'a bir söz verilmiş gönülden, riya, gösteriş ve yalan katılmamış asla. Allah yolunda ölmek için ahitleşenler... Vakit geldiğinde mübarek bedenlerini kabre, ruhlarına Rahman'a havale etmişler.

Vefalı olmak, önden gidenleri anmakla tanımlanamaz. Onların izinde, aynı azmi göstermek niyet ve kararlılığında olmak... O verilmiş sözü, bedeninin her hücresinde hissederek şahadeti yaşamak nefes alıp verdiği müddetçe... Resulullah Efendimiz buyurdular:

"Allah Teala'dan bütün kalbiyle şehitlik dileyen bir kimse, yatağında ölse bile, Allah ona şehitlik mertebesini ihsan eder." (Müslim, İmare, 157; Nesai, Cihad, 36)

Her Şubat'ta sevgiliye adanmış bir can düşer gönlümüze. "Sevgili" dedik mi, kara gözlü, karakaşlı, servi boylu, sırma saçlılar canlanmaz gözümüzde her daim. Bizim irfani geleneğimizde "sevgili" dedik mi, Rahman ve Rahim olan, otağ kurar gönül diyarımıza. "Sevgili" dedik mi, kainatın incisi, şefaatçimiz Muhammed Aleyhisselam düşer aklımıza...

İman-amel, sevgi ve kardeşlik ve ardından ebedi yolculuk... Ölmek bile güzel önden giden iyiler oldukça. Bu demde aklımıza düşen bu olmalı, diye düşünüyor ve bu düşünceleri sizinle paylaşıyorum....